Yazar: Richard Carlson
Birini yargılamamız ya da eleştirmemiz, o kişi hakkında hiçbir şey söylemez. Aslında bu sadece bizim eleştirme ihtiyacımızla ilgilidir.
Bir toplantıya katılıp, burada genellikle bir kişiye yöneltilen eleştirileri duyduktan sonra evinize gidip bütün o eleştirilerin dünyayı daha iyi bir yer yapmaya ne kadar yarayacağı üzerine düşünürseniz, muhtemelen benimle aynı sonuca ulaşırsınız: Sıfır! O eleştirilerin hiçbir faydası yoktur. Ama hepsi bu kadar değil. Eleştirmek sadece hiçbir şeyi çözmemekle kalmaz, aynı zamanda dünyamızdaki öfkeye ve güvensizliğe de katkıda bulunur. Sonuçta hiçbirimiz eleştirilmekten hoşlanmayız. Eleştiriye karşı genellikle savunmaya geçeriz ve/ veya geri çekiliriz. Saldırıya uğradığını hisseden biri muhtemelen iki şeyden birini yapar: Ya korku veya utançla kendini geri çeker ya da öfkeyle saldırır. Birini eleştirdiğinizde kaç kere “Kusurlarımı gösterdiğin için teşekkür ederim,” gibi bir tepki aldınız?
Küfür gibi eleştiri de aslında kötü bir alışkanlıktan başka bir şey değildir. Sadece bunu yapmaya alışmışızdır ve hissettirdiklerine aşinayızdır. Bu bizi meşgul eder ve bize konuşacak malzemeler sunar.
Ancak birini eleştirdikten sonra gerçekten nasıl hissettiğinize odaklanırsanız, saldırıya uğrayan sizmişsiniz gibi bir parça moralinizin bozulduğunu ve utandığınızın farkına varırsınız. Bunun sebebi, eleştiri yaptığımızda bütün dünyaya ve kendimize “Eleştirme ihtiyacı duyuyorum,” demiş olmamızdır. Bu genellikle gururla itiraf edebildiğimiz bir şey değildir.
Çözüm, eleştirme ihtiyacı duyduğunuz anda kendinize engel olmanızdır. Bunu ne kadar sık yaptığınızın ve bu eylemin sizi ne kadar kötü hissettirdiğinin farkına varın.
Şahsen bu işi bir oyuna dönüştürmek hoşuma gidiyor. Bazen hala kendimi bir şeyi eleştirmek üzereyken yakalıyorum ama eleştiri ihtiyacım kednini gösterdiği anda kendime “İşte yeni başlıyoruz,” diye hatırlatma yapıyorum. Umarım eleştirilerimi sıklıkla hoşgörüyle ve saygıya dönüştürebiliyorumdur.
Carlson, Richard. Ufak Şeyleri Dert Etmeyin, Diyojen Yayıncılık, 2023, 85- 87, çev. Uğur Mehter.