Yazar: Lisa Braithwaite
Bir tanıdığım, geçenlerde bana, kendisini 5 yıldır zihinsel olarak felç eden hitabet deneyimi ile ilgili bir hikaye anlattı.
Lise birincisi olarak, “Zihnin Gücü” adını verdiği bir mezuniyet konuşması hazırlamıştı. Konuşma hakkında endişe duymuyordu; çünkü, deneyimli bir yorumcu ve konuşmacı idi. Konuşmasına güçlü bir açılışla ve kendinden emin olarak başlamıştı.
Konuşmasında biraz ilerlemişti ki kendi kendine “Ya bayılırsam?” diye düşünmeye başladı. Bu çok anlamsızdı; çünkü, hitabetten korkmuyordu; ama konuşmayı bitirip bitiremeyeceğini sorgulamaya başlamıştı. Bu düşünce, hakimiyetini artırdıkça, gözlerinin önünde benekler görmeye başladı. Başı dönüyordu. Düşmemek için kürsüyü bütün gücüyle tuttu.
Sonunda, kendini kontrol altına alabildi, birkaç derin nefes aldı ve konuşmasını bitirebildi. Sunumunu umduğu gibi yapamadı; ama düşmeden tamamlayabildi.
Sonraki 5 yıl, ne zaman bir sunum yapması gerekse, paniğe kapılacak ve bu korkusu -tam anlamıyla kendi zihninde yarattığı bir korku- idareyi ele alacaktı.
Hitabet hakkındaki korku ve endişelerin çoğu, gerçekte çok az temeli olan ya da hiç temeli olmayan düşüncelere dayanır. Bazen kişi, gerçek yaşamda bu korkuları tetikleyen negatif deneyimler yaşamış olabilir. Ama şu da aynı derecede mümkün ki hitabetten korkan kişi, hiç kötü bir hitabet deneyimi yaşamamış olabilir.
Benzeri bir deneyim yaşamıştım. Zihnimde korku ve endişe yaratmıştım; ama hitabet ile ilgisi yoktu. Zihinlerimizin korkuyu yaratmasını –ve kontrol etmesini- sağlayan bu şaşırtıcı güce ilişkin bir başka örnek de şu.
1990 yılında, motosikletimle giderken bir otomobil bana çarptı. Kask takmıyordum; başım, otomobilin önüne vurdu. Herhangi bir yerim kırılmadığı ve daha ciddi bir biçimde başımdan yaralanmadığım için şanslıydım. İyileşme yavaş oldu ve kazanın ardından çok geçmeden panik ataklar yaşamaya başladım.
Kalabalık bir restoranda duramıyordum. Sinema salonunda orta sıraya oturamıyordum. Asansörde tedirgin oluyordum ve en büyük korkum, bir uçakta 10 saat yolculuk yapmaktı. Çoktan planlanmış bir Avrupa seyahati nedeniyle, istesem de istemesem de başıma bu gelecekti.
Travma Sonrası Stres Bozukluğu alanında uzmanlaşmış bir terapiste yönlendirildim. Terapist bayan, bana nefes alma, görselleştirme ve rahatlama tekniklerini öğretti. Kendimi panik atakları tersine çevirirken buldum. Atağın gelmekte olduğunu hissedersem, gözlerimi kapıyor, rahatlatıcı bir sahneyi gözümün önüne getiriyor, derin nefes alıyor ve endişeyi yeniyordum. Bu, güçlü bir araçtı.
Ne var ki, yalnızca ilgili dürtüyü düşünerek bir panik atak YARATABİLECEĞİMİ de fark ettim. Şimdi sinema salonunda orta sırada oturabiliyordum; ama “Ya panik atak geçirirsem?” diye endişelenmeye başlıyordum. Bu fikrin zihnime rahatça yerleşmesine izin vererek hiç yoktan panik atak yaratabiliyordum. Artık, elimde hem atakla savaşacak, hem de hiç yoktan atak yaratacak araçlar vardı.
Bugün, koridor tarafındaki bir koltukta daha rahat oturabiliyorum. Klastrofobi dürtüsüyle başa çıkabileceğimi biliyorum; ama, beynimin nelere kadir olduğunu da bildiğimden, kendimi o konuma sokmamaya çalışıyorum. Aynı zamanda, bir seçeneğim olmadığında, beynimin bunun üstesinden geleceğini de biliyorum. Yakın geçmişte seyyar bir sirk grubunun gösterisini izledim. Bu gösterilere katılmış olanlar, izleyicilerin ne kadar dipdibe oturduklarını bilirler. Ortam, kalabalık, karanlık, sıcaktır ve tam anlamıyla klostrofobiyi tanımlar! Gösteri boyunca -orta sırada!- oturdum ve bir kez bile korkunun hakim olduğunu hissetmeden (ya da buna izin vermeden), çok iyi vakit geçirdim.
Zihnimiz “hiç yoktan” korku yaratacak kadar güçlüyse, bizi olumlu yöne sevk etmek için düşüncelerimizi yeniden belirleyecek kadar da güçlüdür. Pozitif düşüncenin gücü üzerine çok kitap yazıldı. Bunların en çok bilineni, Norman Vincent Peale'nin ilk baskısı bundan 50 yıl önce yapılmış kitabıdır. Örneğin, yeni tıp araştırmaları, bir ilaç hakkındaki pozitif beklentinin, sağlığımız üzerinde gerçekten ölçülebilir fiziksel etkileri (yalnızca psikolojik “plasebo etkisi” değil) olduğunu gösteriyor.
Bu durum, hitabet vakasına nasıl uygulanır? Hitabet esnasında deneyimlediğiniz korku ve endişe miktarını kontrol edebilirsiniz. Negatif ve korku dolu düşünceleri pozitif düşüncelere dönüştürme gücüne sahip olabilirsiniz. Bunu nasıl başaracaksınız?
1. İlk adım, negatif düşüncelerinizin farkında olmaktır. Bu düşüncelerin çoğu bilinçaltındadır; ama bunların farkına varmak ve bunları su yüzüne çıkarmak, önemli bir adımdır. Bir kez bu düşüncelerin farkına vardınız mı, bunların yerine pozitif düşünceleri koyabilirsiniz. Kendinize şöyle diyebilirsiniz: “Ben mükemmel bir konuşmacıyım. İnsanlar, söyleyeceklerimi dinlemek istiyorlar. Harika zaman geçireceğim. Uzmanlığımı paylaşmak için sabırsızlanıyorum.” İşinize yarayan sözcükleri seçin; önemli olan, bunları kendinize söylemektir. Pozitif düşüncelerinize inanmanın ilk adımı budur.
2. Bir sonraki adım, kendinizi topluluğa başarıyla hitap ederken düşlemektir. İmgeleminizi kullanın; gözlerinizi kapayın ve kendinizi dikkatli bir izleyici kitlesine hitap ederken düşleyin. Gülümsüyorlar ve başlarını öne sallıyorlar. Söylediklerinizden büyülenmiş durumdalar! Kendinizi kendinizden emin bir şekilde ayakta durup gülümseyerek, açık ve net, kısa ve öz, tutku ve istek ile sunumunuzu yaparken görmeye çalışın. Dinleyicilerin, sunumun sonunda sizi alkışladıklarını hayal edin. (Hazır hayal ediyorken, neden ayakta alkışlanmayasınız?) İnsanların daha sonra sizi arayıp, onlara anlattıklarınızdan dolayı memnuniyet ve takdirlerini dile getirdiklerini hayal edin.
3. Son olarak, sunumunuz için fiziksel olarak hazırlanmak isteyeceksiniz. Mekana giderken, en sevdiğiniz şarkıyı söyleyerek ses tellerinizi ısıtın. Derin nefes alın. Mekana vardığınızda, sırtınızı, boynunuzu, omuzlarınızı, göğsünüzü, çenenizi ve yüzünüzü gerin; bu noktalara masaj yapın. Beyninize ve kaslarınıza oksijen girmesi, kan akışının hızlanması ve sesinizi inceltebilecek ya da titretebilecek gerginliğin azaltılması için derin nefes alıp vermeyi sürdürün.
Ciddi anlamda ve tutukluk yaratacak düzeyde korkuyorsanız, başlangıç için bir terapiste görünmek faydalı olabilir; ama hitabetten korkan insanların çoğunda tutukluk ya da fobi yoktur. Bu basit araçlar, algılarınızı tersine çevirmek için ihtiyaç duyduğunuz tek şey olabilir. Bu, bir gecede olmayacaktır; ama negatif düşüncelerinizi değiştirmeye kendi kendinize söz verirseniz, bunu yapacak güce sahip olursunuz.
Arkadaşım, nihayet 5 yıl sonra hitabet korkusunu kontrol altına aldı; siz de yapabilirsiniz!