Yazar: Maria E. Andreu
İki yaşındaki kızım, benden günde neredeyse yüz kez dondurma istiyor. Etkili olması için abarttığımı sanıyorsunuz; ama hiç abartmıyorum. Sabah kalktığı andan itibaren başlıyor; kahvaltıda dondurma yemek istiyor. (Hayır diyorum.) Sabah ile öğle arasındaki sürede defalarca soruyor. Öğle yemeğinde aperitif olarak istiyor. Annem onunla ilgilenirken istiyor (Ne mutlu bana ki bu sırra vakıf olmuyorum; çünkü o sırada yetişkinlerin dünyasında ders veriyorum!); atıştırmalık olarak istiyor; akşam yemeğinde istiyor ve gün içinde yaklaşık 70 farklı durumda istiyor. Bazen, dehşet taktikleri uyguluyor; biz sinirden titreyinceye kadar tekme atıp bağırıyor. Bazen de en tatlı gülücükleri saçıyor.
Günde yüz kez (Bu sayıyı yuvarladım; sanırım bundan da çok.) sormasına rağmen, iki ya da üç günde bir dondurma yiyebiliyor. Bazen birkaç gün süreyle her gün direncimi kırıyor. Şimdi siz bu yazının ebeveyn teknikleri (ne yapılmaması gerektiği) hakkında olduğunu düşünmeye başlamadan önce belirteyim ki, yeni yürümeye başlayan bu inatçı çocuğu yalnızca bir örnek olarak kullanıyorum. Ne yapılması gerektiğine ilişkin bir örnek. Evet, hatta sizin bile izlemeniz gereken bir örnek.
Kızımın başarı oranı nedir? İyi bir günde yüzde bir. Yüzde 99 başarısız. Çeşitli yöntemler deniyor; ama 100 denemenin 99’unda yöntemin işe yaramadığını görüyor. Ama, hemen her gün, çok az da olsa, istediği şeyi elde ediyor.
Neden? İnceleyelim. Yaptığı talepte, bana rengi ve tadı ayrıntılı olarak anlatıyor. Öncelikle, ne istediğini çok net söylüyor. Sabahın erken saatlerinde başlıyor ve geceye kadar durmuyor. Aslında, babasına benden daha çok baskı yapıyor; çünkü onun daha yumuşak kalpli olduğunu ve talebinin iletilmesi gereken uygun kişinin o olduğunu biliyor.
Alınacak ders: Ne istediğiniz konusunda son derece net olun. Ne aradığınızı tam olarak bilmiyorsanız, dünyadan onu size vermesini beklemek zor. İsteğinizin rengini ve tadını tanımlayın.
İkincisi, kızım için başarısızlık asla caydırıcı olmuyor. “Hayır” yanıtı, onun gözünde daha sonra tekrar denemek anlamına geliyor. İstediği şeyi elde etmede 99 kez başarısız olsa da olumsuz düşünmüyor. Kendi kendine “Tüh, başarısız oldum. Belki de dondurma yememem gerekiyor. Belki de brokoli denen şu şeyi sevmeyi öğrenmeliyim. Neden hiç istediğim şeyi elde edemiyorum?” demiyor. Talebini defalarca yineliyor.
Ders: Başarısızlık, basitçe yeniden denemek anlamına gelir. Hakkınızda herhangi bir imada bulunmaz. İstediğiniz şeye sahip olmayı hak etmediğinizi, ona sahip olacak kadar özel olmadığınızı ya da sahip olmamanız gerektiğini ifade etmez. Tek yapmanız gereken, denemeye devam etmektir.
Üçüncüsü, kızım hatalarından ders alıyor. En zayıf olduğumu düşündüğü anlarda talebini tekrar tekrar daha kibar bir üslupla ilettiğini fark ediyorum. Yorgun olduğumda, başka bir işim olduğunda ya da yanımızda başkası varsa ve o kadar direnç gösteremeyecek gibiysem, bastırıyor.
Ders: Başarısızlıklarınızdan ders alın. Ne yapmamanız gerektiğini öğrenirseniz, er geç hatalarınızı azaltabilirsiniz.
Dördüncüsü, kızım esnek. Talebini ısrarla reddettiğimi gördüğü zamanlar, başka bir seçenek için pazarlık ediyor. Lolipop? Sakız? Çikolata? Kuru üzüm? Genellikle, beni kuru üzüme ikna ediyor.
Ders: Esnek olun! Belki, istediğinizi tam olarak alamayabilirsiniz; ama ona yakın bir şey alabilirsiniz. Kuru üzüm isteyin!
Beşincisi, kızım bir profesyonel gibi yemek yiyor. Brokoli, deniz mahsulleri ve ona yedirmek istediğim her tür çılgın sağlıklı yiyeceği yiyor. Böylece, “vazifesini yaptığını” ve yemesini istediğim tüm iyi şeyleri yediğini görünce, ona dondurma verme ihtimalim artıyor.
Ders: Vazifenizi yapın. Yaşam, çalışkan ve gayretli insanları ödüllendirir. Brokolinizi yiyin; böylece dondurma yeme ihtimaliniz artar.
Son olarak, kaybettiğinde yüzünde kocaman bir gülümseme oluyor. Bazen bu bir şakaya dönüşüyor ve hepimiz gülüyoruz. Ben “kazansam” da (Gerçekten kazandığımdan şüphe duymuyorum) arkadaş kalıyoruz ve bir başka gün tartışmaya devam ediyoruz.
Ders: Yaşamın darbelerini gülümsemeyle karşılayın. Büyük bir külahta dondurmanın ne zaman yalnızca iki talep uzakta olduğunu asla bilemezsiniz.
İşte bu kadar; yeni yürümeye başlayan bir çocuğun azim felsefesi. Gülümseyip bütün bunları gururlu bir annenin saçmalıkları olarak göz ardı etmeden önce, yaşamın zorlukları karşısında küçük çocukların dikbaşlı yöntemlerini uygulasaydık, ne kadar daha başarılı olacağımızı bir düşünün. Elbette çocuklar, istediklerini alamadıklarında feryat figan ederler (Bunu bir sonraki toplantınızda yapabilseniz, ne kadar korkunç olabileceğini düşünün) ama pes etmeyip korkusuzca ve durmaksızın yeniden denerler. Yaşam anlayışı açısından epey iyi bir yol, ne dersiniz?