Yazar: Scott Friedman
Bütün mesele bu… “Yapılacaklar” listenizdekileri bitirmek için günde 18 saat deli gibi çalışmak mı, havlu atıp bir karınca ordusunun bile bu işi bitiremeyeceğini kabullenmek mi daha asil bir davranıştır? Yaşam denen hızlı yolda akıp gidiyorsunuz. E-postanız, sesli mesajlarınız, çağrı cihazınız, cep telefonunuz ve dizüstü bilgisayarınız var. Sözüm ona, hepsi de size kolaylık ve esneklik kazandırmak için tasarlanmış.
Bütün bu kolaylık içinde, 53 yanıtlanmamış e-postanız, gece yarısı gönderilmiş bir yığın sesli mesajınız ve çocuğunuzun futbol maçının ortasında bipleyen bir çağrı cihazınız var.
En kötüsü de bu koşturmaca ve rekabeti bir kural gibi benimsemiş olmamız.
Beni hoşgörüyle karşılayın ve şu sorulara yanıt verin:
- “Yapılacaklar” listenizde geçen haftadan, aydan ya da yıldan kalma işler var mı?
- Cep telefonunuzu unuttuğunuzda tüm işler aksıyor mu?
- Akşamları ya da hafta sonları düzenli olarak evde çalışıyor musunuz?
- Çağrı cihazınızı bir ameliyatla kolunuza taktırmayı düşündünüz mü?
- Sesli mesajınıza şu mesajı koymayı hayal ediyor musunuz? “Merhaba, ben Ali, muhasebeden. Çağrınıza şimdi yanıt veremiyorum; çünkü sinir krizi geçirmekle meşgulüm. Eminim, çok önemli bir konu için aradınız. Yorgunluktan ölmezsem, bu on yıl içinde bir zaman sizi geri aramayı umuyorum. Berbat bir gün geçirmeniz dileğiyle. Biiiiiiiip.”
Bu sorulardan herhangi birine “Evet” yanıtı vermeniz şaşırtıcı değil. “Zamanı Değil Kendinizi Yönetin” başlıklı makalesinde David Beardsley, ortalama bir çalışanın, sürekli olarak 200-300 saatlik bitirilmemiş işi olduğunu belirtiyor. Bu, bir ay ya da daha fazla bir süre demek! Kötü haber ise buna yetişmenin imkansız olmasıdır. Her yerde insanlar, hep bir ay geriden gelmektedirler.
Bu durum, bizi 63 bin dolarlık soruya getirir. Hepsini birden yapamıyorsak, hep geride kalmanın baskısıyla nasıl yaşarız? Yanıt, “Tao Te Ching”in bilgeliğinde gizli olabilir. Bu eski Çin kitabı, basitliği aramamız, her şeyi oluruna bırakmamız gerektiğini söylüyor. Tao, “Her şeyi oluruna bıraktığınızda, tüm işler hallolur. Dünya, her şeyi oluruna bırakanların dünyasıdır.” İyi haber şu ki bütün işleri yapamayacağınız gerçeğine teslim olduğunuzda, stres seviyeniz düşer ve yaşam kaliteniz yükselir.
Size basitçe sorumluluklarınızı unutup yolunuza devam etmenizi mi söylüyorum? Hayır, olan biteni görmemezliğe gelmek, onları ortadan kaldırmayacaktır. Şunu söylüyorum; biraz zaman ayırıp kendinize ve yaşamınıza bakın; kendinizi iyi hissetmek için nelerden kurtulmanız gerektiğini bulun. Belki, işten eve gidebilmek için önce işinizi bitirmek ya da onu çok iyi anlamış olmak zorunda olduğunuz fikrinden kurtulmanız gerekiyor. Belki de zamanı tam olarak kontrol etmek zorunda olduğunuz fikrinden kurtulmanız lazım. Sürekli üzerimize yapışan değişiklik dürtüsüyle, korkularımızdan dolayı elimizdekine daha sıkı sarılma eğilimi gösteririz. Ama, oluruna bırakmayı ve belirsizlikle yaşamayı becerebilsek, aslında çok daha mutlu olurduk.
Her şeyi oluruna bırakmak zordur; çünkü rahat ettiğimiz alanlardan uzaklaştığımızı, hatta zaman zaman yetersiz kaldığımızı hissederiz. Tamamen yeni bir bölgede olduğumda ve hiçbir şey tanıdık gelmediğinde ne kadar sinirlendiğimi hatırlarım. Kendim bildim bileli Macintosh bilgisayar kullandım. Arkadaş ve meslektaşlarımın çoğu IBM platformuna geçti; çünkü Mac, artık ihtiyaçlarını karşılamıyordu. Ben de benzeri hayal kırıklıkları yaşamıştım; ama başka bir platforma geçmek istemedim. Daha önce hiç bir PC’yi açmamıştım bile.
Sonunda, hayal kırıklığım öylesine arttı ki başka bir platforma geçtim. Baştaki öğrenme süreci epey sancılıydı; ama şimdi geriye bakıyorum ve bu kadar çok beklemiş olmama inanamıyorum.
Yaşamımızda önemli bir geçiş yaptıktan sonra hep böyle demez miyiz? Bir kez korkumuzu yenip gerekli girişimde bulunduktan sonra, yapılan ne olursa olsun, genellikle “Keşke daha önce yapsaydım” deriz. Korkudan kurtulup değişiklik yapmanın diğer bir büyük ödülü de bunun sonucunda alınan derslerdir. Yeniden doğmuş gibi olur; enerjiyle dolarsınız.
Hep geride kaldığınızı hissediyorsanız, sürekli enerji dolu olmak zordur. Daha hızlı ve zor bir yaşam sürmek, yaşam kalitesini yükseltmez; ama daha odaklı yaşamak yükseltir. Kesintisiz çalışıyor ve her şeyi yapmak için uğraşıyorsanız, odaklı ve enerjik olamazsınız. Karşınıza çıkan her etkinliği, projeyi, hedefi ve fırsatı listenize almak yerine, ayrımcı olmalısınız. “Yapılabilecekler” konusunda uzmanlaşmalısınız. “Yapılacaklar” listesi hakkındaki düşünme şeklinizi yeniden biçimlendirin. Listeniz, sonsuz bir yükümlülükler listesi olmak yerine, tutku ve önceliklerinizin yansıması olmalıdır. Listenizdekileri başarmak, bir onur sayılmalıdır.
A-sınıfı bir liste yaratmanın anahtarı, önceliklerinizi netleştirmek için gerçek anlamda zaman harcamaktır. Bu işin etkili olması için, zor seçimler konusunda ruhu dürüstçe taramak gerekir. Ofiste hızlı bir tempo, ilgili ebeveyn rolü, ciddi bir hobi, gönüllü çalışma ve 80 futbol maçına bilet, topları düşürmeden atıp tutabilmek için muhtemelen epey fazladır. Bu seçimleri yapmaktan kaçınamazsınız. Önceliklerinizi belirlemek zorundasınız.
Neyin önemli olduğuna karar verdiniz mi, dünyanız çok daha netleşir. “Bu komiteye başkanlık etmek, önceliklerimle bağdaşıyor mu?” diye kendinize sorduğunuzda, kabul edip etmeyeceğinizi bilirsiniz.
Diğer potansiyel oyalamalardan ve istenmeyen taahhütlerden kurtulabileceksiniz. Jeffrey Miller’ın dediği gibi, “Her zaman yapılacak çok fazla iş ve bunları yapacak çok az zaman vardır. Delirmeyi, hayal kırıklığına uğramayı ve tükenmeyi önlemek için, kendi hızımızı bulmalı ve önceliklerimiz konusunda lazer gibi keskin bir odağa sahip olmalıyız”.
Her Allah’ın günü öncelikleri takip etmek gene de zordur. Önceliklerime odaklanmama gerçekten yardımcı olan birşey buldum. Her gece, işgünümü bitirmeden önce yaptığım son şey, bir sonraki gün için gerçekçi bir liste oluşturmaktır. Listenizi, tamamlanamayacak kadar uzun tutmayın. 4-6 maddeyle sınırlı kalın. Beklenmedik gelişmeler için pay bırakmanın en iyi yöntem olduğunu, deneye yanıla öğrendim. Belli bir zamanı programlamadan serbest bırakıyorum ki kaçınılmaz olarak ortaya çıkıveren işlerle ilgilenebileyim. Diğer bir konu da uzun vadeli önemli projeler için zaman ayırmaktır. Belli bir zaman diliminde, büyük bir projenin bir parçası üzerinde çalışırım. İster işle ilgili bir proje, isterse kişisel bir hedef söz konusu olsun, bunu mutlaka yaparım.
Düzenli olarak kullandığım öteki araçlar, bir mantra gibi tekrar ettiğim şu üç sorudur:
- Ne önemli? Bu bana önceliklerimi hatırlatır; çünkü bazen, önceliklerimi yansıtmayan, cazip davetleri reddetmek zordur.
- Şu anda ne önemli? Şimdi, bugün ve bu hafta ne yapılmalı? Bu, yolumdan sapmamı ve güzel işlere yanlış zamanda odaklanmamı önler.
- Ne önemli değil? Bu soruda, “değil”, özellikle sonda yer alıyor; çünkü genellikle birşeyin önemli olduğunu düşünür; sonra, geç de olsa, öyle olmadığını fark ederiz.
Neyin önemli olduğuna karar verip önceliklerinizi oluşturdunuz mu, vizyonunuzu bulanıklaştıran karaltıyı yok etmek çok daha kolaylaşır.
Önemli olmayan ve kontrol edemeyeceğimiz şeylerden kurtulduğumuz an, vahşi doğadaki bu geziden zevk alabiliriz. Hatta belki, her şeyi oluruna, ellerinizi de serbest bırakabilirsiniz!