Yazar: Özlem Şanlıtürk Narman
Yağmurları severim diyorum kendimce… Rüzgarlı havalar beni tamamlar diyorum her defasında, pencereden bakarken şu kasvetli havaya.
Neden bütünleşiyorum ki böyle buruk, acı çeken, mutsuz, hüzünlü atmosferle?
Evet, bu havalar benim aslında, bana benziyor ya da tam tersi… Binbir hali var içimde şu izlediğim havanın…
Bir yağmur yağar hani bir anda; ama yaz yağmurudur, yağdığı zaman seni üşütmeyen cinsten. Yağdığı zaman seni senden alan. Hatta yağdığında verdiği ferahlıkla mutlu ve huzurlu olursun. Sana sürpriz yapmışçasına, deli gibi akar bedeninden; seni sırılsıklam eder.
Gülersin her haline yağan damlaların. Onlarla bütünleşmek istersin, hiç bitmesin istersin. Çocuklaşırsın o anda. İçin kıpır kıpır olur o anda mutluluktan. Yağan yağmurla oynamak istersin. Kucak açarsın gökyüzüne, daha fazla yağsın diye ona haykırırsın içten içten. Durmasın istersin. Hiç bitmesin. Sürekli yersiz yersiz yağsın, seni mutlu etsin istersin… Sana iyi gelsin istersin.
Heyecan sarar her yerini… Seni alır bambaşka diyarlara götürür. Alır seni senden o haliyle. İçin ısınır; bedenin hafif ürperir. Bu ürpertiyle gittiğin o diyarlarda kalmak istersin, geri gelmemecesine.
Sonra bir yağmur yağar. Bir hayli korkutur seni. Yağdığında bedenine sert sert çarpar damlalar; biraz da rüzgarlıdır hava. Yağmurlar savrulur, ama nereden geleceğini kestiremezsin damlaların. Biraz canın sıkılır, için üşür. Kaçmak istersin; ama bir yandan da kaçamazsın, esir almıştır çoktan o yoğunluk. Tutmuştur haşince kolundan çekmiştir kendine, bütünleşmek istercesine. Korkarsın bu yağmurdan o zaman işte. Seni hasta eder, bilirsin. Fazla oyalanmamak lazım gelir dersin usul usul kendine! Delice bir şeydir o yağmur, delice. Dengesiz tavırları ile, hem ürkütür hem çeker kendine kendine.
Sonra bir yağmur vardır, ince ince yağar. Kendini azar azar hissettirir. Sakinlik verir. Ürkütmez. Güven verir. Kendini korumazsın bile, inanırsın. İnanmak istersin sana zarar vermeyeceğine. Bilirsin sonunun iyi olacağını. Savunmasız da kalsan, seni hasta etmeyeceğini. Seni “koruyacağını”. Belli bir ısrarla yağar, bir süre böyle devam edeceğini söyler sana çıkardığı sesle. Geçici değil dersin, bir süre benimle dersin.
Bir de tam fırtınalı olanı vardır, hoyratçadır, kasır kavurur resmen insanı. Soğuktur. Resmen üşütür seni. Korkutur. Kızdırır seni. Ondan kaçmak istediğin bir his kaplar içini, belki de hafif bir nefret bile vardır bu gel-gitlerin içinde. Bilirsin ki onun karşısında savunmasızsındır. Seni avcunun içine almıştır; canını yaksa da o yağacaktır, gürleyecektir. Seni dağıtsa da her şey o'dur. Bir noktadan sonra tüm ipler onun elindedir. Canını kesin yakacaktır. Ya hasta olacaksındır ya da bir zarar göreceksindir. Kesin. Ama o yağmurdan “kaçamazsın”; artık kararı veren taraf o'dur.
Kimi zamansa, yağmur ne yapacağını bilemediği zamanlarda ortaya çıkar. Bir an bulutludur, iki saniye sonra güneşlidir. Hatta öyle bir an gelir ki, yağmur yağar, güneş açar, bulut geçer… Dakikalık değişkenlik içinde, kararsız bir biçimde varlığını hissettirir. O zaman senin ayarını da bozar. Sen de kararsız bir biçimde aldığın tüm kararları uygulayamaz hale gelirsin. Önlemler almaya çalışırsın, olmaz. O değişkenlik içinde sen de değişmek zorunda kalırsın.
Ama bazen artık değişmeyen bazı şeyler oluşmuştur sende. Onların önüne geçemeyeceğinin farkına vardığında ise, o değişmeyen şeylerle boğuşmaya başladığında farkına varırsın , acı başlar, korku başlar, hüzün başlar, vazgeçememe başlar, o ve onsuz demeye başlar.
Yağmuru severim. Ama bende bıraktığı izleri görünce, acaba sevmeyi bıraksam mı diyorum çoğu zaman. Yapabilir miyim bilmiyorum.
Şimdi fark ettim de, yağmuru tasvir ederken sanki aşk’tan bahsetmişim istemeden. Sanki bir fark varmış gibi; yağmurun varlığı da tıpkı aşk'ın varlığında olduğu gibi; her şekilde yaşanıyor olması güzel, yaşanası.
Ta ki sende bırakılanlara kadar.
Ama düşünüyorum: Her şeye rağmen SEN yaşanılası'sın. Sen şu an bir aşk'sın sevgili “yağmur”…