Yazar: Nan S. Russell
Öyküler ilham verebilir ya da aldatabilir; motive edebilir ya da durumu ustaca idare edebilir; meydan okuyabilir ya da gurur kırabilir; ikna edebilir ya da avutabilir; birleştirebilir ya da bölebilir; ateşleyebilir ya da çözüm getirebilir; kızdırabilir ya da bağlayabilir. Tabii, bunların hiçbiri yeni bir haber değil. Öyküler her yerdedir ve her zaman vardır; okuduğumuz gazetelerde, seyrettiğimiz ya da dinlediğimiz içerikte ve sık sık gittiğimiz mekanlarda. Buna işyerlerimiz de dahildir. Aslında, hepimiz birer öykücüyüz.
Kendimiz ve başkaları hakkında anlatmayı tercih ettiğimiz öyküler, işyerindeki algılanma şeklimizi etkiler; takım oyuncusu muyuz yoksa değil miyiz; kurban mıyız yoksa sorun çözücü müyüz; esnek miyiz yoksa bezgin miyiz; ulaşılabilir miyiz yoksa uzak mıyız? Bu öyküler, yaratmaya çalıştığımız iş kültürünü de etkiler; güvenilir mi yoksa güvenilmez mi; silolar mı yoksa ekipler mi; ruhu besleyen mi yoksa tüketen mi? En önemlisi de kendimizi nasıl gördüğümüzü etkiler. Öykü seçimimiz önem taşır; işyerinde kazanma potansiyelimizi artırır ya da azaltır.
İşyerinde anlattığınız en önemli öyküler, kendiniz hakkında kendinize anlattıklarınızdır. Benim için bunlardan biri, teknik açıdan zorlanıyor olmamdır. Evet, muhtemelen ne düşündüğünüzü biliyorum ve haklısınız. Teknik yetersizliğimin öyküsünü kendime ne kadar çok anlatırsam, davranışımın beklentilerime uygun olması ihtimali o decere artar. Bunun tersi de doğrudur. Yaşamıma yönelik bir başka öykü de karşılaşmak istediğim geleceği kendimin icat edebileceğidir. Her iki durumda da T. Harv Eker’in dediği gibi, “Öykünüzü yaşarsınız”.
Kyle Maynard güzel bir örnektir. 19 yaşına gelmeden, “Dünyanın En Güçlü Genci” unvanına sahip olmuştu. Bugün, kitabının başlığı “Özür Yok”ta özetlediği kendi öyküsünü yaşıyor. Kyle’nin doğuştan gelen bir rahatsızlığı var. Dirsek ve dizlerinin altındaki uzuvları eksik. Bir güreş şampiyonu olması, sıradan çarpıcı başarıların ötesinde bir değer taşıyor. Kyle “Özür Yok” öyküsünü yalnızca güreş alanında yaşamıyor; yaşamının her anında yaşıyor. Klavyeyle dakikada 50 sözcük yazmayı ve otomobil kullanmayı öğreniyor.
Siz yaşamınızı hangi öykülerin etrafında örüyorsunuz? Bunlar, potansiyelinizi artırıyor mu yoksa azaltıyor mu? Öykünüz bir kurban öyküsü ise sorunlarınız olacaktır. İşyerinde kazanmak ve yaşamınızdaki potansiyeli kullanmak ile ilgili ise üstesinden gelmeniz gereken zorluklar olacaktır. Konu sözcükler değildir; bunların ardındaki kişisel vizyonunuzdur. Yaşamınızı nasıl görüyorsanız, öyle yaşarsınız.
Bazen, kendimizin diye benimsediğimiz öykülerin farkında bile olmayız. Kim olduğumuzu, neye benzediğimizi, hangi yeteneklere sahip olduğumuzu ve olmadığımızı dinleyerek büyümüşüzdür ve bu öyküleri kendimizin kabul edip yaşamımıza yerleştiririz. Ama, öykülerin harika bir yanı vardır. Yenilerini yazabiliriz.
Yaşamımın büyük bölümünde etkisinde kaldığım öykü, sessiz ve utangaç olmaktı. Doğruydu, çok utangaç bir çocuktum ve yaşım ilerledikçe bu öyküyü muhafaza ettim. Bazı zamanlar bu öykü, yaşamımın bir izleyicisi olarak beni bir kenarda tuttu. Ama şimdi, onu sınırlayıcı ve yapmak istediğim iş açısından zararlı buluyorum. Dolayısıyla, bu öyküyü bir kenara bıraktım ve şu anki benliğime ve konumuma daha güzel uyum sağlayan bir öyküyü benimsedim. Yaşamak için farklı bir öykü seçtim.
Görüyorsunuz ya, yaşam öykünüze hükmedebilirsiniz. İşyerinde kazanmak, bir seçim olabilir. 20 yıllık yöneticilik yaşamımda şunu öğrendim: İşyerinde kazanan insanlar, kalemi eline alan kişiler olduklarını fark ediyorlar. Kendi çalışma öykülerinin yazarları olduklarını biliyorlar ve buna göre davranıyorlar. Dolayısıyla, öykülerinin gelişimini beğenmezlerse, daha iyisini yaratıp onu yaşamaya başlıyorlar. Öykülerini yaşarken yazıyorlar ve arzuladıkları sonuçları oluşturuyorlar.