Ne zaman daralsam, ev yaşamından veya şu ya da bu işin son teslim süresi yüzünden sıkışsam, zihnimde hep aynı yere gitmeyi hayal ederim; ruhuma gereken oksijeni verecek yer orasıdır: Batı Texas. İngiltere benim yuvam ama gönlümdeki yer Texas’tır.
Beni Texas’a ulaştıran yolculuk, Oxford’daki evimden çok uzaklarda ama çocukluğumdan beri hayalini kurduğum o kurak, destansı, efsanevi çiftlik arazilerine götürdü. Beni değiştiren bir yolculuktu bu. Ne zaman gözlerimi kapasam, kendimi yine orada bulurum; üzerimde ağarmış kot bir kovboy gömleği, bir işçi barakasının verandasında mahmuz sesleri ve uzaklarda, yıldızsız bir göğün altında yalnız bir çakalın uluması... Tıpkı Güney İngiltere’nin yoğun, rutubetli, yeşil manzaralarının gençliğimin bir parçası olması gibi, Texas da benim bir parçam.
22 yaşındaydım ve son üç yılım İngiliz edebiyatı diploması alabilmek için Oxford’un tozlu ve genelde çok sıkıcı kütüphanelerinde geçmişti. Fakat zihin emeğiyle geçen bu hayattan sonra, evden uzaklarda, sıkı bir fiziksel mücadele burnumda tütmeye başladı.
1990’ların sonuydu; nokta-com balonu patlamak üzereydi. Üniversite arkadaşlarımın hepsi Londra’nın doğusuna, havalandırmalı ofislerde parlak düşlerini gerçekleştirmeye gitmişti. Bense sırt çantama üç kot pantolon, iki tişört ve derisi hırpalanmış yürüyüş ayakkabılarımı koyup Amerika’ya uçtum.
Gelenekçi olmayan ailem beni country müziklerle ve western filmlerle büyütmüştü. Engin gökler, üzerinde at sürülerinin gezdiği, göğe yükselen kaktüslerin ve pantolonlarının üstüne deri üstlükler takmış kovboyların olduğu uçsuz bucaksız kırları arıyordu gönlüm.
Önce Denver yakınlarında bir milyonerin geniş bir araziye yayılan çiftliğinde seyis olarak çalıştım. Ama aradığım şatafat değil metanet isteyen şeylerdi. Bir eskici dükkanını gezerken, üzerinde altın yaldızlı harflerle TEXAS IS THE REASON yazılı kırmızı bir tişört buldum ve ne yöne gitmem gerektiğini anladım. Dallas’a giden ilk otobüse atladım, sonra bir araba kiralayıp Batı Texas’a doğru yola koyuldum.
Fakat çok geçmeden hayal kurmanın başka, gerçekten yapmanın başka şeyler olduğunu anladım. Genç ve korkusuzdum, yaşamın son derece geleneksel ve erkek egemen olduğu bir Texas çiftliğinde, bir İngiliz kızının kovboyluğa soyunmasının ne kadar saçma bir fikir olduğunun farkında değildim. Burada kadını yeri eviydi; ayakları çıplak, hamile kadınların işi fasulye ve bebek yapmaktı, o engin mavi göklerin altında dolaşmak değil.
Beni işe alacak bir çiftlik bulma çabalarım, şu anda benim için büyük değer taşıyan bir yolculuk oldu. Bana gülüp geçen çiftliklerin sayısını bile hatırlamıyorum, Amarillo yakınlarında bir rodeoda Lonnie adındaki bir kovboyla tanışmasaydım, bu işten vazgeçip geri dönebilirdim. Pikabının koltuğunun altındaki Playboy’ların arasında bir şişe viski bulunduran bu kovboy beni düzlüklere götürüp kement atmayı öğretti.
Bana sende iş var dedi ve karakterimi de sevdiği için Texas’taki Panhandle çiftliğine yönlendirdi; orada bir başlangıç yapabilirsin dedi. Oradaki kovboylar da bana güldü ama atları idare edebildiğim ve az paraya çok çalışmaya razı olduğum için beni işe aldılar.
Bir buçuk yıl boyunca o küçük kütük kulübe evim, çiftlikteki aşevi mutfağım, atımın terkisi de işyerim oldu. Yazın yakıcı sıcağında hayvanlara damga vurduk, karakışta buz fırtınaları altında çiftlikteki elektriklerin kesilme tehlikesiyle yüz yüzeyken çitleri onardık. Yüce gönüllü ve son derece pratik olan bu kovboylar bana, sığırların boynuna kement atmaktan, rodeoda mekanik boğanın sırtında durmaktan, dikenli tel germekten çok daha fazlasını öğrettiler. Bugün, o uçsuz bucaksız Texas semalarının altında geçirdiğim günlerde kazandığım metanet, azim ve cesaret için muazzam bir minnettarlık duyuyorum.
Fakat aşağı yukarı iki yıl sonra, kaderimde Texas’ta kalmanın yazmadığını anladım; burayı ve insanları çok sevmiştim ama İngiltere benim gerçek yuvamdı. Eve döndükten sonra evlendim ve arka arkaya iki çocuk yaptım. 27 yaşıma geldiğimde ise yeni yürümeye başlayan küçük bir çocuk ve bir bebeği tek başına yetiştirmemi gereken bir gelecek uzanıyordu önümde. Önümdeki yol çok dik ve engebeliydi ama Texas bana bir kovboy gibi dik durmayı öğretmişti. Bugün evim Oxford’da ama sebep hep Texas olacak.
You Only Live Once: A Lifetime of Experiences for the Explorer in all of us, Lonely Planet, 2014, 312-313
E-BÜLTEN
ipuçları
Sebebi Texas