Yazar: Adnan Erdoğmuş
Modern zamanlarda, modern şehirlerde kaygılarımız, ihtiraslarımız aynı noktalarda kesişmektedir. Çeşitlilik körelmiş, çokseslilik susmuş, mal edinme ve gösteriş arzusu artmıştır. Bütün isteklerimiz kurulu düzene tutunmak, onun dışında kalmamak korkusuna dayanmaktadır. Korkudan mutluluk doğar mı?
Bu devirde bize düşen yaşamak, her sabah anahtarı yeniden sağa çevirmek, “Otomatik Portakal” gibi, düzenin dayanağına otomatik basamak olmak mıdır? Olgunluğun, erdemin önemi azalmış; hepimiz, hiçbir zaman bir üst sınırını koyamadığımız kademelere doğru tırmanma telaşı içinde sürekli çabalamaktayız.
Birey, mal mülk edindikçe kendini adam sanmakta, oysa toplum adamı değil, malını saymaktadır. Derdimi söylemiş Nabi’m: “Mülk durmaz eğer olmazsa rical, lazım amma ki ricale emval”; edinilenler ve gösterilenler hepsi bir emsal, tümü aynı dar kalıplardan çıkmakta, satınalma güçlerimize göre seviyelere bölünmektedir. Eskiyene tenzilat uygulanıp satılmakta; yenisine önce heves yaratılıp, sonra fiyat çakılmaktadır; dostlar alışverişte görsün, sen hangi tezgahtan alırsan al, bir başka vitrin, bir başka marka sana tepeden bakmaktadır.
Benzeşme çabası içinde, yanlış öğretilere dayalı şartlı örgütlenmelerde, “Yuvarlanan Kayalar” gibi bilinçsizce içine düştüğümüz bu gayya kuyusundan, telaş içinde birbirimize basarak çıkabileceğimiz bir üst basamak, hiçbirimize ne sükunet içinde bir ortam, ne de kalıcı bir mutluluk taşımamakta: “I can't get no satisfaction, I can't get no satisfaction; 'cause i try and i try and i try and i try”; sürekli deneyip çabalasak da, kuyu dipsiz olduğu kadar, bir o denli terstir; yukarıya çıktığımızı zannettikçe, bizi aşağıya çekmektedir. Sağladığı kısa süreli tatmin atakları, artan heveslerimizi tetikleyen bağımlılıklarımızı yaratmakta, her daim tedirginlik, hezeyan ve tatminsizlik yaşatmakta: “I can't get no, i can't get no; oh no no no; he he hey hey, that's what i say”; başardığımızı zannettikçe bizleri bekleyen daha yoğun rekabet, daha fazla mesai, daha yüklü bir borç ekstresidir; sen kendinden verdikçe, sen kendin borçlanacaksın; ya bu inbox’ı güdeceksin ya bu diyardan gideceksin; zamana uyacak, zamanı harcayacaksın.
Artık kendine yeten ihtiyaçların doğrultusunda değil, sana dayatılan ihtiras çukurunda yaşamak zorundasın. Öyle bir kuyu ki bu, arada çıkıp bir nefes almana dahi vakit tanımamaktadır; bir çıkmaya gör, geri dönmene izin vermez, anında yüzüne kapanır kuyu, kapağı tersinde bunun, kalkıp dibine çökersin!
Kızıp içine taş atmaya kalksan, deli derler sana, bu kuyu tersine kuyu, attığın taşı tutar kendi kafana yersin!
Gidersin suyuna, tuğlaya bir harç da ben atayım dersin, bir koyayım üç alayım, farkına varmadan beş borçlanırsın; pandoranın kutusu varsa, kapitalizmin kuyusu var; sen kuyunun içinden bir avuç su içmeye çalışırken, birileri yukarıdan zembille çekmektedir!
Artık mülkün temeli mal, malın ölçütü pahasıdır; paha kuyumuzun ağzı geniş, dibi dardır; manevra yapması oldukça zor, suyu ise bulanıktır. Hoşgörülerin yerini horgörüler almış, masum sevinçler tatminsiz heveslere küsmüş, güzellik yapaylaşmış, sanat kendini tekrar eder olmuştur. Şarkılarımız bile benzer melodilere sıkışmakta, aynı ritimlerden beslenmektedir.
Kuyunun ötesinden mor delikanlılar, hiç bıkmadan usanmadan, tekdüze akıp giden zamana inat ağıtlar yakmaktadır: “Hayat o kadar zor mu? Atılır mıyız oyundan benzemezsek onlara? Bahane mi lazım, mazeretimiz mi kalmamış?”
Modern insanlar olarak, modern çağda sıkışıp kalacağımız girdap bu mudur? Söyle, güzel su perisi: “Modern zamanlarda aşk buharlaşıp uçmuş mudur?”
Sanki, Tanrı'nın üzerinden bütün yüklerini attığı yerdir dünya! Bize nimet gözüken her şeyin, içinde bir külfet barındırması belki de ondandır. Tanrı belki de bunu bildiği için, Tanrı'dır! Nefsine hakim olmuş, bize nefes vermiş, şimdi sabırla bizim de anlamamızı beklemektedir, belki onun için affedicidir! Biz ise, henüz olup biteni kavrayamamakta, bunca yükü kaldıramamaktayız. Üretip tüketmekte, sevişip savaşmakta, gülerken acı çekmekteyiz. Tanrı bunu bize reva görmemekte, bizi yanına almakta, huzur vermektedir, belki o nedenle ölümlüyüz! Yolculuğun sonunda sanki hepimiz yeniden Tanrı'ya yüküz!