Yazar: Özlem Narman
Bugünlerde "enerji" kelimesine veya "enerji" türevli tüm kelimelere, diğer zamanlardan çok daha fazla takılmış vaziyetteyim. Fark ettim ki, eğer pozitif bir gününüzdeyseniz, konuştuğunuz, iş yaptığınız kişilerle konuşmanız da -sohbetiniz de- "pozitif" geçiyor.
Herkes karşılıklı, karşısındaki hakkında “Ne tatlı bir insan” diye düşünüyor.
Bu, tam tersi de olabiliyor; negatif anlamda... Bu diyaloğun sonu da "I-IH! Yok... Yıldızlarımız barışmadı" şeklinde bitebiliyor.
Aslında bir de bunun bir tık ilerisi var. Misal; yeni biri ortama katılır…
B1: Hoş geldiniz, ben Ayça, tanıştığımıza memnun oldum.
B2: Merhaba, ben de Deniz, memnun oldum.
B3 (B2'ye kıskanç bir tavırla): Ayyy… O ayakkabılar olmuş mu hiç o elbisenin altına… Amaaaan... Göz var nizam var canım di mi!" (Tam Nişantaşı kokoş ablaların edasında...)
İki insan arasında akan "enerji" her ne ise, tam oluşacak iken, SANA NE! Niye kendi enerjini (her ne ise) kendinde saklayamıyorsun?!
Sanırım, bizim ırkımızda var bu "değişik enerji". Biz nötr olamıyor, direkt bir puanlama ile başlıyoruz ilişkilere, diyaloglara, hayata...
Yurtdışında yaşamış biri olarak, arada toplantılara giden biri olarak, oradaki insanların hiçbirinde bu tarz bir yaklaşım bulunmadığını çok net söyleyebilirim. Beyine göre hareket edip, hitap ediyorlar. Elbette istisnalar vardır, olacaktır da... Ama bizde çok fazla…
Peki, şimdi soruyorum: Ne gerek var bunca atraksiyona? Niye NÖTR olamıyoruz birbirimize karşı? Niye birşeyleri "yapıştırıyoruz" karşımızdakine?
Oysa diğerlerini bırakıp sadece kendimizle ilgili ne varsa onu yapsak nasıl olur?
İlk önce hayatta her şeyden önce BEN olmanın yanlarını keşfedebilsek, düşünebilsek...
Ve onarılması gereken yanlarımızı bulup, ilk önce kendimize dürüst olabilsek...
"Enerji"mizi bu yönde tüketsek, olması gereken gibi olabilsek, etrafımızı da öyle görebilsek...
Bir büyüğüm, bir gün bana şu örneği verdi ve bu, bence her şeyi zaten anlatıyor olduğu gibi:
"Konya'dayım. Oradaki müşterilerimle yapacağım toplantı öncesi fırsat varken, o yüce insanı (mekanını) ziyaret etmek istedim. O havayı 3-5 saatliğine de olsa teneffüs etmek istedim. Kapısından girdim, dolaştım, ayağına kadar geldiğimi fısıldadım. Etrafta bir sürü turist. İçlerinden birine takıldı gözlerim. Yanımda eşlik edenlerden birine eğildim ve dedim ki: ‘Böylesine önemli bir yerde, biraz daha usturuplu gelinse, bu yönde birşeyler yapılsa’… Sonra bir an gözlerim şu dizelere takıldı:
‘Yine gel, yine gel, her ne olursan ol yine gel
İster kafir, ateşe tapan, putperest ol yine gel
Bizim bu dergahımız ümitsizlik dergahı değildir
Yüz defa tövbeni bozmuş olsan da yine gel.’
Öylesine utanmıştım ki kendimden. Ben kimim ki o turisti yargıladım? Bu ulu insan bile kabul etmiş, davet etmiş, yargılamamış… Kendime müthiş kızdım, sinirlendim. Oradan kaçarcasına çıktım gittim…"
Evet, bizler kimiz ki enerjilerimizi saçma sapan yönlere kullanarak ortalığı kirletelim!..