Yazar: Adnan Erdoğmuş
Toprağı bol olsun; Mediha Teyze, anneannemin kızkardeşiydi. Ne zaman ziyaretine gitsek, biz çocukları evinin baş köşesindeki Maraş işi sedef koltuklara oturtur, bizlerle büyük insanlarmışız gibi konuşur, sırayla hal ve hatırımızı sorar, birbirinden lezzetli şuruplar ikram eder, sonra hepimizi avluya çıkarır, eğlenceli oyunlar oynatırdı. Bize gösterilen bu büyük adam muamelesine gösterdiğimiz saygıdan olsa gerek, hiç mızıkçılık yapmadan kahkahalar içinde şakalaşır, oynardık.
Çocukluğumuzun o neşeli günleri göz açıp kapayıncaya kadar geçti. Bugün kendi çocuklarımızın annesi babası olan, ebecilik oynarken sobelenen ebeveynleriz; çocukluk ve yaşlılık arasında kalan yetişkin hayatlarımızı yaşamaktayız.
Yetişkin hayatlarımız, geçim meşgalesi içinde karmaşık hayatlardır. Bir şeyler olmak için, bir şeylerin ardından yetişmekle geçmektedir. Oyun bitmiş, iş ciddiye binmiştir! Çocukluk ise henüz törpülenmemiş içgüdülerimizle dolu, coşkulu ve hayata gülen yüzümüzdür. Artık ip değil hayatı atlayan, çelik çomak değil excel inbox oynayan yetişkinler olarak çocuklarla birlikte olmaya, onlarla büyük insanlar gibi sohbet etmeye, oyunlar oynamaya ihtiyacımız var. Onlarla geçireceğimiz her vakit, kendimizi yeniden bulmak ve hayatın özünü yakalamak adına eşsiz fırsatlardır; hayatın akışı içinde birtakım taşlaşmış yanlarımızı yontma, pirinç tanelerimizi ayıklama imkanı verir bize; sararmış fotoğraflarda kalan çocukluğumuzu yanımıza tekrar çağırmış oluruz!
Çocuklara ne kadar fazla zaman ayırıyor ve emek harcıyorsak, o denli dolu ve anlamlı yaşadığımızı fark ederiz. Her bir çocuk yeni bir mana katar hayatımıza; saf olmak, dürüst ve tutarlı kalmak, duygularıyla hareket etmek, özgürce düşünmek, yaşama sevinci taşımak, hayattan tat almak adına.
Geçmişe dönüp baktığımızda, Mediha Teyzelerimizin avluları, bugün yaşadığımız hayatlara hâlâ ışıklarını vurmakta. Kalbimizdeki en değerli hazine, geride bırakıp unuttuğumuz çocukluk anılarımızdır. Hayatın kendisine havlu atmamak için, bize hayatın gerçekleri diye sunulan kalıplara esir olmamalı; oyunbozanlara kulak asmamalı; bezirganbaşlarının kilit vurduğu saklı hazinelerimizin kapılarını açmalı; çocukluğumuzun, iç dünyamızın o en yalın, en temiz haline her fırsat bulduğumuzda dönebilmeli; çocuklaşmayı bilmeli; çocukluk etmeliyiz!