Yazar: Judy Jernudd
“Başarılı iletişimciler, mükemmeliyetin değil, bağlantının peşindedir.”
Sunum becerileri konulu atölye çalışmamızın ardından odayı tezahüratlar ve sevinç doldurdu. Farklı mesleklerden beş üst düzey yönetici, iletişim becerilerini geliştirme konusunda büyük başarı gösterek ciddi ilerlemeler kaydetti.
Özellikle Paula (gerçek adı değil) adında bir kadın, gözlerimizin önünde bir dönüşüm yaşadı. Atölye başlarken, iddialı bir ilerleme kaydetme olasılığı en düşük kişi gibi görünüyordu. Yüksek notlar aldıktan ve sınıf arkadaşlarının takdirini kazandıktan sonra, sıradışı başarısından doayı kendisini tebrik ettim.
Yavaşça yanıt verirken, gözleri dolmaya başladı: “Bugünden sonra mükemmel olacağımı düşündüm.” Sessizlik. Ne demek istediğini sorduğumda, “Mükemmel değildim, üç hafta içinde büyük sunumumu yapmadan önce mükemmel olmam gerek,” dedi. Biraz daha sorguladıktan sonra, ebeveynlerinin ondan her zaman mükemmel olmasını beklediklerini öğrendim. Bir yetişkin olarak, kendinden mükemmellik bekleyerek aile tarihini tekrar ettiriyor.
Vvideoya kaydedilmiş egzersizlerini, gösterdiği ilerlemeye odaklanarak izlemesi için onu ikna ettim. “Bugünkü başarının tadını çıkar,” diye haykırdım: “Neyi doğru yaptığına odaklan; mükemmel olmayana değil.” Ona verdiğim mesaj, hepimiz için geçerli: “Sunum becerilerini, mesaj ve performans yetilerini geliştirmek için çalışabilirsin. Ne var ki, mükemmeliyet için uğraşıyorsan, hemen şimdi bırakabilirsin. Kendine felç edici bir baskı uyguluyorsun.” Ona kendim ya da meslektaşlarım dahil, mükemmel iletişimciyle henüz tanışmadığımı söyledim.
Eski başkanlar Ronald Reagan ve Bill Clinton, iletişim becerileriyle ünlüdürler. Dünyamızın yakın geçmişte gördüğü en “mükemmel” iletişimcilerdir. Başkanların Gafları isimli video kasetlerin de gösterdiği gibi bu iletişim yıldızları bile hata yaparlar!
Aşağıdaki beş “evet ya da hayır” sorusuna yanıt verin. İlk tepkinizi dikkate alın.
1. Bir konuşma ya da sunum yapmaktan endişe duyar mısınız?
2. Bir konuşma yapma fırsatını pas geçmeyi mi tercih edersiniz?
3. Geri planda kalmayı mı yeğlersiniz?
4. Büyük insan grupları önünde rahatsız mı olursunuz?
5. İletişim konusunda özgüven kazanmak ister miydiniz?
Bu sorulardan birine “evet” yanıtı verdiyseniz, okumaya devam edin!
Birinci İpucu: Önce temel soruna değinelim. Endişe. Konuşma ya da sunum yapma konusunda endişe duyuyorsanız yalnız değilsiniz. Tavsiyede bulunduğumuz pek çok insan, aynı duyguları hissediyor. Bir şirketin yürütme kurulu başkanından daha alt düzeydeki çalışanlarına kadar herkes bu endişeyi taşıyor. Binlerce insanı yöneten çok sayıda üst düzey yöneticinin konuşma yapma ya da televizyona çıkma fikri karşısında bembeyaz kesildiklerine halen şaşırarak tanık oluyorum.
Geçimini izleyici karşısında kazanan yıldızlara ne demeli? Bu sizi şaşırtabilir: Bob Hope ile röportaj yapma fırsatını bulduğumda 86. yaşını kutluyordu. “Sahneye çıkmadan ya da TV kamerasının önüne geçmeden önce kendinizi sinirli ya da endişeli hissetiğiniz anlar oldu mu?” diye sordum. “Ah tatlım, biraz endişe duymadığım gün artık bu işi yapmak istemem,” dedi. Görüyorsunuz ya, bir profesyonel, endişeyi performansı için “adrenalin yüklemesi” ya da “uç nokta” olarak kullanıyor. Endişeyi, engelleyici bir şey gibi değil, yardımcınız olarak düşünün.
İkinci İpucu: İnsanlara bir sunum yapmaktan neden korktukları sorulduğunda, genel olarak “Kendimi aptal durumuna düşürmek ya da aptal görünmek istemiyorum” diyorlar. Endişelerinizden biri buysa, hazırlık yaparak kontrolü elinize alabilirsiniz. Ne söylemek istediğinizi bilin. Düşüncelerinizi ve mesajınızı belli bir düzene sokun. Bir profesyonel konuşmacının sunuma hazırlanması gibi kendinizi hazırlayın. Bu yöntem, tüm korkularınızı ortadan kaldırmayabilir; ama “sahne korku”nuzun bir kısmını yenmenize yardımcı olacaktır. Hazırlıklı olduğunuzu bildiğinizde kendinize güveniniz artacaktır.
Üçüncü İpucu: Tutum. Yalnızca olumlu tutumdan bahsetmiyoruz. Tutumunuzun ne ölçüde sunumunuza yansıyacağının bilincinde olmanıza yardım ediyoruz. Başka bir yerde olmayı mı dilerdiniz? Yoksa, orada olmaktan dolayı heyecanlı mısınız? Ne hissederseniz edin, izleyiciniz bunu fark edecektir. Bunu şu şekilde düşünün; sizden bir konuşma ya da sunum yapmanız istenmişse, birileri sizin uzman olduğunuzu ya da anlatılmaya değer bilgileriniz olduğunu düşünüyordur. Kendinizi bir otorite ya da bilgi kanalı gibi düşünün. Tutumunuzu “Burada olmak istemiyorum”dan, “Yardımı dokunacak bir iki noktayı paylaşmak üzere burada sizinle olmaktan mutluyum”a çevirin. Bu becerinin tek başına nasıl bir fark yarattığına şaşıracaksınız.
Dördüncü İpucu: İzleyiciniz hakkında. İzleyicileri toplu olarak düşünürseniz, bir baskı daha yaratmış olursunuz. “İki ya da üç kişiye sunum yapmak sorun değil; ama küçük bir grubun ötesinde bir topluluk söz konusuysa donakalıyorum.” Bu endişeyi çok sık duyuyoruz. İster bir kişiye, isterse bin kişiye konuşun, yalnızca bir kişiye konuşuyormuşsunuz gibi düşünün. Mesajınızı bir gruba değil, bir kişiye iletmeye odaklanın.
Beşinci İpucu: “Ya hata yaparsam?” Bu soru, hemen her atölye çalışmasında sorulur. Olabilecek en kötü şey nedir? İnsanlar, genellikle yanıt bulmakta zorlanırlar. Bir hata yaptığınızda, ki hepimiz yaparız, devam edin. Hatayla başa çıkma şekliniz, izleyicilerin tepkisini de belirler. Korktuğunuzu ve sinirli olduğunuzu gösterirseniz, izleyicilerinizi huzursuz edersiniz. Espri yapmak doğanızda varsa, keyfinize bakın. Ya da sadece, “İzninizle yeniden başlayacağım,” deyin, düzeltin ve devam edin. İnsanlar, en az bir defa, daha çok da sunumun en dikkat çekici yerinde hata yaptıklarını söylüyorlar; çünkü bu bölüm, izleyiciler tarafından daha insancıl algılanmalarını sağlıyor.
Bu beş ipucu, kendinize güvenmenizi, kontrol sağlamanızı ve bir ya da bin kişi olsun izleyicinizle bağlantı kurmanızı sağlayacaktır. Kendinizi bu konularda rahat hissedinceye kadar pratik yapmanızı öneririm.
Bu arada, mükemmel olmak isteyen Paula’yı hatırlıyor musunuz? Sunum atölyemizden birkaç hafta sonra, Paula büyük sunumundan bahsetmek için bizi aradı. “Bizi merakta bırakma, nasıldı?” “Mükemmel değildim; ama başarılıydım. Sözleşmeyi imzaladık ve şirketin en büyük müşterilerinden birini kazandık!” Paula, mükemmel oluncaya kadar bunu erteleseydi ne olacaktı?
Hepimiz, Paula’dan bir ders alabiliriz. Mükemmel ertelemeler, kariyerinizde ve hatta belki de özel yaşamınızda başarılı olmanızı engelleyebilir. Geciktirmeyin; sunum ve iletişim becerilerinizi hemen bugün uygulamaya başlayın. Mükemmeliyet için uğraşmak hedeflenmemelidir; bir iletişimciyi başarılı kılan, insanlarla bağlantı kurmasıdır.