Yazar: Ariel Kane ve Shya Kane
Teknolojinin insanlığımızı gölgede bıraktığı bir dünyada, çoğumuz ruhumuzu besleyecek bir yol ararız. İnsanlar, değişen derecelerde başarı ve başarısızlık ile sonuçlanan pek çok din ya da disiplini denemişlerdir. Yaşamlarına katabilecekleri anlamı keşfetmek üzere çok sayıda motivasyon atölyesine katılmışlar; çoğu da sonunda “Hepsi bu muydu?” demiştir. Bu belirsiz boşluk ya da hoşnutsuzluk hissi, kendimiz için belirlediğimiz hedeflere ulaşsak bile yaşamlarımızda yer edebilir.
İnsanlar, eskinin çok da cazip olmayan parçalarını çalan özel bir radyo istasyonunu dinlerler. Bu istasyon, yineleyen ve kendi kendini baltalayan albümler çalar. “30’lu yaşlarımın ortasındayım ve bir ilişkim yok. Bugüne kadar hiçbir ilişkim yürümedi. Bir daha asla ilişkim olmayacak. Neden denemekle uğraşayım ki?” gibi sözlerin sarf edildiği bir şarkı dinlediniz mi hiç? Bir başka benzeri albüm de “Neye yarar? Ne kadar çabalarsam çabalayayım yine hayal kırıklığına uğrayacağım” diye yakınır.
Biz insanların çalışma biçimi, yalnızca içine kurulan uygulamalar aracılığıyla çalışabilen günümüz bilgisayarlarına çok benzer. Örneğin, kelime işlemci programı olan ama hesap çizelgesi programı bulunmayan bir bilgisayar, hesap çizelgesi türü işlemleri asla yapamaz. Bu durum, bilgisayarın suçu değildir; çünkü bilgisayarın bir hesap çizelgesi programı olsaydı, bu işlemi gayet kolay bir biçimde yapardı.
Siz de içinizdeki sesin sürekli olarak kendi kendini baltalayan mesajlar tekrar etmesinden dolayı suçlu sayılamazsınız. O ana kadar bütün ilişkileriniz başarısızlıkla sonuçlandıysa, gelecekte başarıyla sonuçlanacak bir ilişkiye sahip olma şansınız çok azdır. Başka bir deyişle, şu ana kadar olmamışsa, onu oluyor gibi hayal edemezsiniz. Zihinler, kapalı bir sistem gibi çalışır. Bilinene dayanarak tahminde bulunur. Einstein şöyle demiştir: “Hiçbir sorun onu yaratan bilincin aynısıyla çözülemez. Dünyayı yeniden görmeyi öğrenmeliyiz.”
Dünyayı yeniden görmeyi nasıl öğrenebiliriz? Geçmişin bir tekrarı ya da daha önce sahip olduğumuz birşeyin bir adım ötesi olmayan bir geleceği yaratmak için ne yapabiliriz? Yaşamlarımızın kalitesinde önemli atılımlar sağlamak için nasıl davranmalıyız?
Yanıt, şaşırtıcı derecede basittir. Kendi kendinize belirlediğiniz sınırları güçlendirmek yerine potansiyelinizin üstüne doğal bir biçimde atlamak için, düşündüğünüz siz yerine gerçekte olduğunuz sizi keşfetmeye çalışmalısınız. Bunu, kendi kendinizi kınamak yerine kendinizi dürüst bir biçimde gözlemleyerek yapabilirsiniz. Yeni bir gelecek oluşturmak için, geçmişte nasıl biri olduğunuz konusunda endişelenmeniz ya da bu konuya odaklanmanız gerekmez. Bunun nedeni, davranışlarınızdaki istenmeyen ya da ihtiyaç duyulmayan yönleri fark edinceye kadar, şu anda da geçmişte olduğunuz gibi davranmaya devam edecek olmanızdır. Farkındalık, olan biteni yargısal olmayan bir yolla görmektir. Başka bir deyişle, keşfettiğiniz şey hakkında kendinizi yargılamadan davranışınızın farkına varmaktır. Bu size otomatik olarak yapmakta olduğunuz şeyleri yapmaktan doğal bir biçimde vazgeçme gücü verecektir. O zaman yaşam esaslı bir nitelik kazanır ve anlamla dolar.
Ruhanilik, yaşamı yargılarımız, gündemlerimiz ya da fikir süreçlerimizin filtresiyle değil de doğrudan deneyimlediğimizde yaşamımızın her alanında görülür. Bir seferde yalnızca bir iş yapabilirsiniz. Ya yaşamınızda neler olup bittiğini düşünürsünüz ya da yaşamınızda neler olduğunu an be an deneyimlersiniz. Bunun anlamı, kişinin düşünmeyi bırakması değildir. Ama, performansınızı yargılayan, değerlendiren ve puanlandıran diyaloğun arka planda kaybolduğu ve artık yaşamınıza hükmetmediği anlamına gelir.
Yaşamı o an yaşıyor olmanın yan faydalarından biri, görece olarak dünyevi eylemlerin bir tür tatmin hissi vermesi ve hareketlerinizin duruma uygun olup geçmiş kararlara ya da gündemlere dayanmamasıdır. Gündemler, bizi neyin tatmin edeceği ya da gelecekte memnuniyet yaratacağı konusunda sahip olduğunuz fikirlerdir. Bu gündemlerin hepsi bilinene dayanır. Sizi aslında neyin tatmin ettiğinden ziyade toplumun doğru (ya da topluma direnç) olarak kabul ettiği şeyden kaynaklanır. Bu yüzden, zaten tatmin olmuş değilseniz, bu gündemleri tamamlayarak tatmin ya da memnuniyet sağlamak asla mümkün değildir. Gerçek tatmin, yaşamınızı doğrudan yaşayarak sağlanır, nasıl yaptığınıza dair kendinizi yargılayarak değil.
Yaşamı doğrudan yaşamak, gündem ve hedeflerinizi kapsar; ama bunlara ulaşmak için dosdoğru gitmek demek değildir. Örneğin, fiziksel olarak zinde olma hedefiniz olabilir ve jimnastik salonunda bu arzunuzu destekleyecek bir düzen planlamış olabilirsiniz. Hareketin saflığını yaşama ve her hareketi yaparken optimum forma sahip olma niyetiyle egzersiz yapan insanlar, bu deneyimden kazançlı çıkacaklardır. Aynı zamanda, fiziksel zindeliğe doğru ilerliyor olacaklardır. Tersine, aynaya bakıp gördükleri şeyden şikayet edenler, bir gün iyi olmak üzere egzersiz yapanlar, kendileri hakkında birşeylerin ters gittiğini söyleyen iç seslerini istemeyerek de olsa güçlendirirler ve hedefe ulaşsalar bile iyi olmadıkları hissi kolay kolay kaybolmaz.
Kişi, yaşamı nasıl doğrudan yaşar? Nasıl tatmin olur? İşte bir ipucu: Başlangıç noktanız, herhangi bir işi onu nasıl yapacağınızı bildiğinizden emin olarak yapmak olmalıdır. Bulaşıkları yıkıyorsanız ve kendinizi yapmakta olduğunuz şeyi yapmayı isteyip istemediğiniz konusunda kendi kendinize konuşurken bulmuşsanız, bu durum, kendinizi o işe tam veremediğinizin ipucudur.
İşin püf noktası şudur. Avunmuşsanız ya da şikayet ediyorsanız, o anda yapabileceğiniz her şey bu kadardır. O sizin anınızdır. Ama, farkındalık (olanı biteni yargısal olmayan bir şekilde görmek) ile, dinlediğiniz diyalog kendiliğinden sona erer ya da siz kasıtlı olarak bundan sıyrılıp enerjinize yeni bir yön verebilirsiniz.