Yazar: Adnan Erdoğmuş
Bir gün uzun bir ilan okudum ve bütün hayatım kısaldı: “Çocuğunuzun geleceğini niçin tesadüfe bırakıyorsunuz? Eğitim yatırımlarınızın meyveye dönüşmesi, doğru bir kariyer planlamasına bağlıdır.”
İlana göre; kendi kariyerlerimizle uğraştığımız yetmezmiş gibi, şimdi çocuklarımızın kariyerlerini planlandırmalıyız! Kendimiz bağlandık kaldık ya işlerimize, kucaklarımızdaki çocuklarımızı da hemen düzene bağlamak zorundayız. Geç kalmadan, erken yaşta. Plandan dönenin kaşığı kırılsın; eğitimine o kadar para harcıyor, yatırım yapıyorsun, kariyeri hiç şansa bırakılır mı? Sistem kurulmuş, hazır: Ver parayı, al kariyeri! Ağaç yaşken eğilir, meyvesi hamken toplanmaz mı?
İlan hızını alamayıp, şöyle devam ediyordu: "Kimlik ve yeteneklerin keşfedildiği okul öncesi dönem üzerine inşa edilen kariyer planlama, kişilerin akademik yaşamlarının düşünsel ve duygusal özelliklerine uygun olarak planlanmasına, iş ve özel yaşamlarında başarılı olmaları için potansiyellerinin geliştirilmesine yöneliktir. Biz de yapabiliriz.”
Gerçekten yapabiliriz: İşe çocuklarımızın çocukluklarını yaşadığı, oyun oynarken hoplayıp salladığı ipleri elimize alarak başlayabiliriz! Çelik çomak akıllarına ne sokacak, yağ satarım bal satarımla yürümez bu gemi; çocuk dediğin salıncakta sallanmayacak, kullanacak aklını, bilecek potansiyelini. Akıllı anne babalar çocuklarının önüne ilk günden Monopoly oyun setini koyarlar: At zarı oğlum, iki ileri üç geri, al evi, sat arsayı; yürü kızım kim tutar seni, şeşibeş geldi, çek arabayı, öde vergiyi!
İlanın sonu, yaşadığımız herşeyin ilanı gibi bitiyordu: “Çocuklarımızın düşünsel ve duygusal zeka potansiyelini belirleyerek gelecek stratejileri oluşturabiliriz. Çocuklarımıza iyi bir eğitim aldırmanın yolu doğru bir kariyer planlamadan geçmektedir. Hizmet kapsamında çocukların düşünsel ve duygusal özellikleri analiz edilmekte, kariyer eğilimi belirlenmekte, eğitim planlaması ve yanısıra eğitim koçluğu yapılmaktadır.”
Görsel iletişimle birbirine benzeşen modern yaşantının hepimize saldığı ortak korkuları, bu korkulardan beslenen kopya yaşam biçimleri, bu biçimlerden körüklenen yanlış değer yargıları, bu değer yargılarından peydahlanmış içi boş dışı hoş meslekleri vardır. Bir kısır döngü içerisinde kendi kendini üretmekte, kendi kendine inanmakta, kendi kendini paraya çevirip, tüketmektedir: Çirkinsin! Kilolusun! Streslisin! Başarısızsın!
Üzülme, hepsine bir formül hazır, sen önüne konan kutuyu açmaya “Var mısın - Yok musun?”. İyi bir kariyer yapmalı; çok çalışmalı, çok kazanmalısın. Kazandığından fazlasını harcamalı, ayağını yastığa göre uzatmalısın: Güzellik salonlarında güzelleşmeli, spor salonlarında fitlenmeli, gözde mekanlarda gözükmelisin. İthal şaraplar içmeli, füzyon yemekleri yemelisin. Bütün trendleri yakalamalı, yanında uzman psikolog desteği almalısın! Şehirdesin!
Modası geçti doğal güzelliğin: Kaşlarını kaldırtacak, yüzünü gerdireceksin. Yürüyecek yerin yok, dört duvar içine girip, kasnak makinalar üzre koşacaksın. Komşuluk mazide kaldı, derdini artık haftalık seanslar halinde rahat deri bir koltuk üzerinde anlatacak, vizite ücretini ödeyerek rahatlayacaksın. Nerede hesap kabarık geliyorsa oraya gidecek, göğsünü kabartacaksın. Hemşehrim! Kapandasın! Kapanın elinde kalacaksın!
Metropolde yaşayan bilinçli bir ebeveynsen; adam olacak çocuğu kakasından değil, mamasından anlayacaksın. Kariyerine, ona göre yön vereceksin: Misalen: Bir gün elma bir gün armut püresi yapacak, ertesi gün çocuğuna “Tat bakalım bebiş, bugünkü püre elma mı, armut mu” diye soracaksın? Bilirse, bundan iyi soroptomist çıkar, merlotu semillondan iyi ayırır, şimdiden gerekli stratejileri belirleyecek, meşe fıçılarda büyütecek, iyi bir gurme uzmanı yapacaksın. Çocuk senin çocuğun; büyüyünce, o, bağını soracak, sen üzümünü yiyeceksin!
Baktın elmayı armuttan ayırt edemiyor herze, sar boynuna kaşkolu, al götür maçlara, futbol endüstrisinin içinde büyüsün. Görmüyor musun maç görüntülerinde, tribünlerde fedakar babalarının omuzları üzerinde uykusu gelmiş şaşkın bakışlı çocuklar var. Elbet babalarının bir bildiği var: Futbolcu olamazsa, yorumcu olur; ekmeğini taştan çıkaracağına, taç atıp kolu mu yorulacak, çıkar televizyona parayı çimden vurur!
İştahı mı yok, boş yere kızıp da ağzına yemek tıkıştırma çocuğun, bırak yemesin, yarın mutlu bir diyetisyen olabilir. Aynanın karşısına geçip rujunu mu sürüyor haspa, yasaklama, büyüdüğünde son şekil bir güzellik merkezi açabilir! Televizyonda belgesel mi izliyor, şaplat ensesine bir tane, zıplayıp Jetix seyretsin: “YinYangYo, YinYangYo, Yin Yang Yooo”, şimdiden hıza ve rekabete alışsın. İleri görüşlü ve zeki bir kişiliği mi var? Olaylara vizyoner bir gözle bakıyor, boyundan beklenmeyecek laflar mı yumurtluyor? Sakın ola satranca falan verme, büyüdüğünde ihtisasmış, akademik kariyermiş falan da yaptırtma, direkt tarot kurslarına yazdır, gelecek orada!
Çocuk yaşta kitap, dergi karıştırmaya başladı, makale mi okuyor kerata, aman diyeyim, potansiyelini boşa harcıyor, tehlikeli sularda yüzüyor demektir. Dikkat et, ileride protest bir kişiliğe bürünür; barışmış, eşitlikmiş entel dantel derneklere yazılır, başına bela olur, kalır. Böylelerine kariyer mariyer hak getire, nerede bir bariyer varsa tutar ona toslarlar, sen bugünden al önünden zararlı neşriyatı, ver eline Autoshow ya da Cosmogirl’ü, ezberleyip dursun motor hacimlerini veya yaratıp tarzını, karşılasın baharı!
Olduğu gibi kabul edip, çocukluklarını yaşatırsak onlara, hapı yuttuk demektir. Düşüncelerine, duygularına, arzularına önem vermemeli; sadece eğilimlerini belirlemeli, onlara göre değil, bize göre yönlendirmeliyiz. Korkmalı, endişelenmeli geride kalmaktan; başka çocuklarla kıyaslamalı, yarışa tutmalıyız. Yoksa bırakır kalemi, çözmez testleri, kazanamazsa hiçbir yeri sonra biz konu komşuya ne deriz? Özgür bırakmamalı, itaat ettirmeli, her dediğimizi yaptırmalı, beline kazmayı vurmalıyız ki, tutsun bir baltaya sap olsun. Bırakırsak kendisine, sorarsak büyüyünce ne olmak istediğini: Kızımız, yuva öğretmeni; oğlumuz, “polis olacağım” diye tutturur; sıkılmış rolünden belli çocuk, garibim yer değiştirmek ister; sonra ileride o öğretir bize, biz ona itaat ederiz!
Eskiden kariyer planı mı vardı! Yeni doğan çocukların bir yanına makas, bir yanına kitap koyarlar; makası tutarsa terzi, kitaba dokunursa doktor olur zannederlermiş; geçti o devirler masallar, karşında kocaman bir piyasa var, çocuğunun kariyerini bizzat kendin hedefleyip, kendin programlayacaksın. Ne kadar yüksek koyarsan çıtaları, yüklersen omuzuna ağırlığı, zamanında olamadığın, yapamadığın ne varsa, o da senin ya; onu oldurup, ona yaptıracaksın: Oku baban gibi, eşek olma! Çocuk da yaparım, kariyer de; çocuğuma kariyer de!
Devir çarkıfelek devri, boş durmaya gelmez, çemberi sürekli çevirip duracaksın, aklın varsa çocuğunu doğar doğmaz kundağa değil, kariyere saracaksın. Üstelik: Ben bilirim demeyecek, işi tesadüfe bırakmayacak, ilanın kapısını çalacak, süt kuzusu bebeğine, en babasından bir kariyer koçu bulacak, eti senin kemiği benim, teslim edeceksin.
Bu gidişle: Zamanla bu da yetmeyecek. Hoşgeldin “Paranoid Park”. Hoşçakal Lunapark! İleride gün gelecek: Daha doğmadan bir adım öne çıksın diye, daha dünyaya ayak basmadan, daha içeride bir damlacık can iken, bizimkisi deha olsun diye dışarıdan sipariş verecek; yüz IQ satın alırsak yanında elli EQ bedava olacak, parasıyla değil mi, istersek burnunu kaldırtacak, boyunu da uzattıracak, çocuklarımızın genleriyle oynatacağız: Oy-na-ta-ca-ğız!