AC (alternatif akım) enerjisi kullanan her güçlü uygulama ve kablosuz iletişim sektöründeki her yeni inovasyonla ile birlikte insanların her biri aynı anda birçok elektromanyetik dalga kaynağına toplamda daha uzun süreli maruz kalıyor ve bunların miktar ve süresi gitgide daha da artıyor. Ekim 1999’da David Suzuki Vakfı şu bildirgeyi yayımladı: “Modern şehirlerdeki insanlar tabiatın arka planındaki doğal radyasyondan temelden farklı ve milyonlarca kez daha yüksek oranda elektromanyetik radyasyona maruz kalıyorlar. İçinde yaşadığımız elektromanyetik ortamdaki çarpıcı değişimlerin insan sağlığı üzerindeki etkileri çok ciddi düzeydedir.” Bizler bu tip bir dünyada yaşamak üzere evrilmiş biyolojik organizmalar değiliz fakat bu gezegenin elektromanyetik profilini o denli hızlı değiştiriyoruz ki, insan yaşamının bu değişimlere uyum sağlayıp onlarla başa çıkmak üzere evrilmesine yetecek vakit kalmıyor. Bunun sonucunda genetik mutasyonlar, biyolojik bozulmalar ve hastalıklar ortaya çıkıyor. Doğadan kaynaklanmayan bu tip elektromanyetik alan kaynakları arttıkça, bu gidişat gitgide daha da belirgin hale geliyor. Sayıları süratle artan bunca cihazla birlikte elektromanyetik alana maruz kalma oranı da inanılmaz bir hızla –kendi kendisinin çarpımıyla katlanarak– artıyor. Elektromanyetik alan yayan teknolojiler üreten şirketlerin kârları açısından bakılmadığı sürece, bu bağlamda ve bunca kanıtla, bekleyelim-görelim yaklaşımının hiçbir açıdan en ufak bir mantığı yoktur. Bekleyip görmek yerine bireysel olarak, aile olarak ve içinde yaşadığımız toplum olarak ivedilikle önlem almalıyız. Bireysel ve aile olarak ne gibi önlemler alabileceğimiz meselesine gelince: Bu adımlar iki kuralı temel alır.
1. Elektromanyetik radyasyon yayan teknolojilerin kullanımını en aza indirin ve
2. Elektromanyetik alan üreten teknolojileri kullanırken onlarla aranızdaki mesafeyi mümkün olduğu kadar açın.
Martin Blank, Over-powered, Seven Stories Press, New York, 2013, sf. 241-43
E-BÜLTEN
ipuçları
Günlük Hayatta EMR-3