Yazar: Willie Horton
Gecenin bir yarısında güzel uykunuzdan uyandığınızda yeniden dalmaya çalışırken küçük aptalca bir düşünce aklınızdan geçti mi? Ve sonra bu düşünceyi takiben bir başkası gelir ve siz kendinizi hiç gitmek istemediğiniz bir yere doğru giderken bulursunuz. Pek çok insan, onları sabahın dördünde ayakta tuttuğu gibi gündüzlerini de zehir eden kötü düşüncelerden bahseder. “Ya o işi ya da yeni müşteriyi alamazsam?” gibi küçük bir düşünceden “Ya bir sonraki ay evin ipoteğini ödeyemezsem?” endişesine kadar aklımız adeta üzüntüye programlanmıştır.
Geçenlerde hastalarımdan biri bana çocuklara da terapi yapıp yapmadığımı sordu ve “Evet” deyince de bana onların deyimiyle “sevimli bir gamlı baykuş” olan yedi yaşında bir çocuğu getireceklerini söyledi. Şakayla karışık çocuğun nelerden endişe duyduğunu sorduğumda, “Sanırım kuş gribi salgınına kapılmaktan kaygılanıyor!” dedi. İlk önerim öncelikle onu “Sen sevimli bir gamlı baykuşsun” diyerek endişeli olmaya özendirmekten vazgeçmeleri yönünde oldu.
Onunla konuşmamın bir anlamı yoktu, nihayetinde yedi yaşında biri yetişkin bir aklın taşıdığı endişeden muzdarip olamazdı ve üzüntünün ne kadar kemirici ve yanıltıcı bir doğası olduğunu anlayamazdı. Sadece yetişkinlerin aklı üzüntüyle uzlaşmak durumundadır ve er ya da geç hepimiz bu kategoriye düşeriz.
Yetişkin akıllarımız gerçekten de endişeye programlanmıştır. Kuzey Amerika’da yapılan bir araştırma, tamamen yalıtılmış bırakılan ve rahatsız edilmeyen ortalama bir yetişkinin, yaklaşık 13 saat içinde olumsuz düşünce dalgasına kapıldığını göstermiştir. Normal bir yetişkin olarak her gün aklınızda 50 bin gelişigüzel düşünce vızıldıyor ve çok büyük ihtimalle dikkatinizi olumsuz düşüncelere veriyorsunuz. Genel olarak konuşursak, bu düşünceler o an ne yaşadığınızla ilgili bile değil, bazıları tamamen gelişigüzel, bazıları ise hayatımızın ilk yıllarından beri bizimle olan, kökleşmiş önyargılar. Tüm bunlar bizi sahip olduğumuz tek mekan ve zaman olan bu anın ve burasının gerçekliğinden uzaklaştırıyor.
Enerjinizi bir şeye üzülmeye adadığınızda, bu enerji yatırımının o üzüldüğünüz şeyin olmasını daha olası kılıp kılmadığını tartışan bir kitap yazabilirim. Çünkü öyle olup olmadığı konusunda emin değilim; olabilir de olmayabilir de. Ancak şu kesin ki, endişenin çok daha doğrudan sonuçları var. Her şeyden önce endişe o an yapmanız gereken şeyden uzaklaştırıp sizi etkisizleştiriyor. Eğer kovulmaktan korkuyorsanız, bu düşünce sizi doğru dürüst çalışmaktan alıkoyacaktır ve bu şekilde korktuğunuzun başınıza gelme olasılığını artırabilirsiniz. Enerjimizi endişelenmeye ayırdığımız zaman bu anda olmaktan çıkarız. Hayatımız için bir şey yapabildiğimiz tek an aslında sadece bu andır. Dolayısıyla endişeyle geçirdiğimiz her an, bir daha tekrarlanmayacak bir fırsatı kaçırmış oluruz. Bu endişeyle ilgili en büyük sorundur; enerjinizi kendi oluşturduğunuz olumsuz dünyada harcarsınız. Eğer dikkatinizi vermeniz gereken gerçek problemler varsa, korku dolu, kötümser ve pasif olmak yerine çözüm için harekete geçmelisiniz. Ek olarak kronik olarak üzüntü duymak, depresyona ve diğer sağlık sorunlarına yol açabilir. Ama dediğim gibi burada asıl önemli olan şey, üzüntünün sizi şu anı yaşamaktan ve yaşamınızı değiştirmek için harekete geçmekten alıkoymasıdır.
Endişeler denizinde boğulmamak için bu anda olup bitenlere odaklanmasını öğrenmelisiniz, düşündüğünüz şeylere değil. Bu anın gerçeğini beş duyunuzla duyumsarsınız. Bunun aksine endişe aklınızın bir ürünüdür ve bu anla hiçbir alakası yoktur. Bu anın gerçekliğine uyanmalısınız. Endişelere kapılmış giderken, bu anı deneyimlemeye çalışmak işe yaramayacaktır. Çarpıtılmış gerçekler olmadan sadece beş duyunuzla duyumsadıklarınızı deneyimlemeyi yeniden öğrenmelisiniz. Yeniden öğrenmek diyorum çünkü çocuklar böyle bir kısırdöngüden muzdarip değillerdir. Siz de bir zamanlar çocuktunuz. Bu anın gerçekliğinin deneyimi, size doğal olarak gelecek.
Daha önce de dediğim gibi, endişelerin içinde kaybolmuşken bu eğitime başlayamazsınız. Size her güne beş dakikalık duyu alıştırmasıyla başlamayı öneriyorum. Bunu oturup gözlerinizi kapatarak yapmalısınız. Beş dakika boyunca yapmanız gereken tek şey, ne duyduğunuzu, hissettiğinizi, koku aldığınızı ve tat aldığınızı fark etmek. Özellikle ne duyduğunuz ve ne hissettiğinize odaklanın. Bu küçük adımla daha odaklı, daha net bir zihin için yola çıkmış bulunuyorsunuz. Bu yaklaşım, zamanla kapınızı çalan endişelere koca bir hayır demenize yetecek disiplini size kazandıracaktır.