Yazar: Ted Schredd
Mazeretler, sizi yaşamınızda daha çok eğlenmekten, daha çok sevmekten ve daha fazla güzel zaman geçirmekten alıkoyar. Tek yaptıkları iş budur. Yapmak, görmek ve yaşamın tadına varmak için sınırsız fırsatlar sunulur bize. Buraya git, oraya git, her yere git. Sorun şu ki her şeyi yapamayız ve sonuç olarak, önemli ölçüde potansiyel eğlenceye hayır deriz.
Aşağıda, eğlenceden kaçınmak için kullanılan en yaygın mazeretleri göreceksiniz:
Bir Numaralı Mazeret: Bunun için çok yaşlıyım. Asla hiçbir şeyden zevk almayacak kadar yaşlı değilsiniz; yalnızca farklı şeylerden zevk alırsınız. Ayrıca, “çok yaşlı”lık tam olarak ne zaman olur? Yirmisinde, otuzunda, kırkında, ellisinde, altmışında, yetmişinde mi? Yetmiş yaşında triatlon yapan, paraşütle atlayan, kayak kayan, üniversiteye giden ve dağa tırmanan insanlar var. Gezegen genelinde amaçlarına ulaşma hırsıyla yanıp tutuşan, yaşça büyük pek çok kişi var. Bu hırsların hedefi olmayın. Yalnızca öldüğünüzde çok yaşlısınızdır.
İki Numaralı Mazeret: Sağlığım iyi değil; o yüzden katılamayacağım. Bunu Fransa Turu’nu kazanan ve kanseri yenen Lance Armstrong’a söyleyin. Bunu tekerlekli sandalyesiyle dünyayı dolaşan Rick Hansen’a söyleyin. Sizi kısıtladığını sandığınız rahatsızlıklar yüzünden yaşamayı bırakırsanız, tek kaybeden siz olursunuz. Eğlenmeyi bilen insanlar, sağlığımı bozan şey ne olursa olsun, yapmayı deneyeceğim, derler. Fiziksel hastalıkların ya da yetersizliklerin onları durduracağına inanmazlar.
Üç Numaralı Mazeret: Hiç denemedim… Sıcak kömür üzerinde yürümek, Arjantin tangosu yapmak, Norveççe konuşmak, deveye binmek ya da sahnede rol yapmak… Daha önce hiç yapmadığım birşeyi deneyerek aptal gibi görünmek istemiyorum. Her günün her dakikası, birileri bir yerlerde daha önce hiç yapmadıkları birşeyi yapmayı deniyorlar. Yalnızca bir kez. İşin tuhaf yanı, yeni birşey denemenin tek yolu budur.
Dört Numaralı Mazeret: Bunu zaten denedim ve hiç zevk almadım. Yürümeyi öğrenmekte olan bir çocukken, ilk denemelerinizde başarısız oldunuz diye yürümekten vazgeçtiniz mi? Yoksa halen her yere emekleyerek mi gidiyorsunuz? Birşeye çok emek vermişseniz ve ondan hâlâ nefret ediyorsanız, kendinize çekidüzen verin ve bir sonraki maceraya hazırlanın.
Beş Numaralı Mazeret: Zamanım yok. Herkesin eşit zamanı vardır. Konu, tamamen insanların zamanı nasıl kullandıklarıyla ilgilidir. Eğlenmek için zamanınız olmadığını söylüyorsanız, eğlenmeye henüz öncelik vermiyorsunuz demektir.
Altı Numaralı Mazeret: Çok pahalıya mal oluyor. Neredeyse sıfır maliyetli pek çok aktivite vardır: parkta piknik, göl kenarında yürüyüş, oyun sahasında hoplayıp zıplamak, hatta bir çuvalın içinde sıçramak. Gerçekten gönlünüzü pahalı bir aktiviteye vermişseniz, yapmanız gereken tek şey bunun olması için ne yapmanız gerektiğini sormaktır. Yarı zamanlı bir işe girebilir misiniz, elinizden gelen bir hizmeti bir başkasıyla değiştokuş edebilir misiniz, ekipmanı ödünç alabilir misiniz, ikinci el ekipman alabilir misiniz? Eğlenceyi seven insanlar, çok pahalı olduğu için bir olasılığı tamamen yok etmezler. “Hayır” demektense, yalnızca “Nasıl?” diye sorarlar.
Yedi Numaralı Mazeret: Kimseyi tanımıyor olacağım. Kimseyi tanımıyorsunuz, o yüzden evde oturuyorsunuz. Bu da kimseyi tanımadığınız yönündeki inancınızı güçlendirmenize yardımcı oluyor. Eğlenceciler, yeni insanlarla tanışmaktan heyecan duyarlar. Onları oyun arkadaşları listelerine katabilirler. İnsanları tanımanın tek yolu, insanları tanımaktır.
Sekiz Numaralı Mazeret: Çok tehlikeli. Caddede karşıdan karşıya geçmek ya da işe arabayla gitmek, pek çok macera aktivitesinden belki de on kat tehlikelidir. Azıcık araştırma yapar, biraz bilgi toplar ve gerekli güvenlik ekipmanını edinirseniz, hiçbir şey olmaz.
Dokuzdan Yirmi Altıya Kadar Olan Mazeretler: Yaşam, bir mücadele olmalıdır. Bu çocukça. Köpeğim buna razı olmaz. Bunu eski yöntemlerle yapmalıyım. Eğlenmek için fazla zeki ve olgunum. Kafam çok büyük. Ama hayvanlar beni yakalayıverir. Bunu için özel eğitime ihtiyaç var. Orada domuz eti satmıyorlar. Onlarla oynayamam çünkü onlar farklı bir dinden. Yapardım ama çok şişmanım. Çok korkuyorum. Kötü kokuyorum. Hava her zaman berbat. Bir milyon dolarım olsaydı, eğlenebilirdim. Uygun giysilerim yok. Bir yerimi incitebilirim. Birileri bana gülebilir. Ya da işinize gelebilecek diğer mazeretler.
Mazeretler, onları yaratanların gözünde son derece geçerlidir; ama gerçekte gülünçtür. Mazeretleri kullandığınızda, sizi mutlu edebilecek çok eğlenceli insan ve durumları reddedersiniz. Gerçekten yaşlı olduğunuza inanırsanız, ne olacağını tahmin ediyorsunuz? Yaşlandıkça yaşlanacaksınız. Yeni bir aktiviteyi deneyerek kendinizi aptal gibi hissetmek istemediğinize karar verdiyseniz, onu hiçbir zaman denemeye kalkmayacaksınız, öyle değil mi?
Er geç mazeretleriniz inanç olarak somutlaşacaktır. Ne yazık ki, inançlarınızı değiştirmek biraz daha zordur. Mazeretleri, inançlara dönüşmeden, henüz filizlenirken yok etmek en iyisidir. Peki insan, bu kronik mazeret durumunu nasıl durdurur?
Gerçeği kabul ederek başlayın; yaşamınızdaki eğlencenin seviyesinden siz sorumlusunuz. Eviniz, sevgilileriniz, işiniz, bulunduğunuz ortamlar, kısacası çevrenizdeki her şey, kendinizin ve düşünce şeklinizin doğrudan bir sonucudur. Pek çok insan, suçlamak ya da kendi gerçeklerini mazur göstermek için gözlerini dış dünyaya çevirir; çünkü, sorumluluk almak cesaret gerektirir.
Mazeret göstererek sorumluluktan kaçınmak, kişisel gücünüzü tüketir ve daha çok endişe duymanıza neden olur. Birini ya da bir varlığı suçlamak, ASLA sorunu çözmeyecektir. Dünyayı suçlayın, devleti suçlayın, çiftçileri suçlayın, hayvanat bahçesindeki küçük keçiyi suçlayın. Hepsi onların suçu. Sorunun gerçek kaynağını saptırmak için herhangi birşey ya da bir önerme. Sizin yaşamınızı başka insanların ya da devletin belirlediğini düşünmek aptalcadır. Bu durum, yaşamınızı yalnızca sizin harika, eğlenceli ve zevkli kılabileceğiniz yönündeki kaçınılmaz gerçeği daha kalıcı hale getirir.
Tarihteki büyük liderler her zaman sorumluluk alabilmişlerdir. Ne yazık ki, o kadar çok sayıda büyük lider olmamıştır. Bugünlerde liderlerin çoğu, sorumluluğu inkar etmekte ya da saptırmaktadırlar. Güçlerini korumak için politik hokkabazlık yapmakta ve odak noktasını başka bir yere çevirmektedirler. Suçlu, sağcılardır, solculardır, ekonomidir, havadır, belediyelerdir, polistir, etnik gruplardır, vb. Politik sistemimizde, çok az sayıda sorumlu rol modeli vardır. Öyle görünüyor ki toplumda sorumluluk alma gereği duymayanlar, yalnızca politikacılar ve ünlülerdir.
Kültürel ödüllerimiz, sorumluluktan yoksundur. “Sıcak kahve içtim ve McDonald’s’a dava açıyorum” vakasını hatırlar mısınız? Biri, McDonald’s’a gitmiş, kahve ısmarlamış, kahveyi içmiş ve çok sıcak olduğunu görmüştür. Dolayısıyla, McDonald’s’a dava açmaya karar vermiştir. Kahvenin zaten sıcak olması gerekmez mi?
Bir başka örnek. Bir kadın, Universal Studios firmasını dava eder; çünkü Cadılar Bayramı Korku Geceleri Perili Ev isimli parkın çok korkunç olduğunu ve onu duygusal strese soktuğunu söyler. Sorumluluktan kaçınmaya dair farklı bir acınılası örnekte, balık avında boğulan bir adamın ailesi, Weather Channel istasyonuna 10 milyon dolarlık dava açar. İddialarına göre, adam istasyonun “fırtınasız hava” yorumuna güvenerek balığa çıkmıştır. Disneyland’da bir adam, çarpışan otolarda kendi nişanlısına çarpmıştır. Yaralanan kadın, hem Disneyland’ı, hem de nişanlısını dava etmiştir. Tamam, bir tane daha. Bir grup insan parti vermektedir. Misafirler gelmekte ve içki içmektedirler. Evsahipleri, içkili bir konuğa eve taksiyle dönmesini ve ücretini kendilerinin ödeyeceğini söylerler. Sarhoş konuk, bu teklifi kabul etmez. Otomobiline binmeyi tercih eder, otomobilini çarpar ve evsahiplerini suçlayıp dava eder.
Evet, kabul edilemez davranışlardan dolayı şirket ya da bireylerin cezalandırılmasını gerektiren sayısız durum vardır. Kahve çok mu sıcak? Cadılar Bayramı gecesi çok mu korkunç? Hava tahmini yanlış mı? Çarpışan otolar çok mu çarpıyor? Ah Tanrım, berbat bir durum. Avukat tutup dava açmalısınız. Bu anlamsız davalardaki avukat ve davacıların kafalarına bir şaplak atılmalı ve onlara “aptal bileti” verilmelidir. Kayalıkları fazla sarp ve kasırgaları fazla burgaçlı yaptığı için neden Tanrı’yı dava etmeye çalışmadıklarını anlamıyorum. Medya, bu gülünç davaların hikayelerini ön plana çıkararak durumu körüklemektedir. Onların “suç uzmanları”, herhangi birinde ya da birşeyde bir hata bulabilirler. Bilgi süngerleri olan bizler de onların söylediklerine kelimesi kelimesine inanırız. Sonra da taklitçi davalar çılgınlığı başlar. Sıcak kahve yüzünden dava edebildiklerine göre ben ne için dava açabilirim? İnsanlar, birşeyden tamamen sorumlu olduklarında, dava edilme korkusundan bunu kabul edemezler. Bizim için çok sıcak olan kahveyi içmenin sorumluluğunu alamazsak, kendi mutluluğumuzun sorumluluğunu nasıl alabiliriz?
Yaşamınızın sorumluluğunu alma seçeneğiniz var. Yaşamınızda şu anda bulunduğunuz yerdesiniz; çünkü kendinizi oraya getiren sizsiniz. Mesleğinizi, arkadaşlarınızı, sevgililerinizi ya da bunların yokluğunu, nerede bulunduğunuzu ve nereye gittiğinizi değerlendirin. Hepsini siz yarattınız. İyi ya da kötü, sorumlusu sizsiniz. Sonra da nereye gitmek istediğinizi hayal edin. Ardından, geçmişte kullandığınız tüm mazeretleri düşünün. Sorumluluk almak, size büyüme özgürlüğünü verir. Hiçbir mazeret, sizin keşfetmemenizi, araştırmamanızı, maceraya atılmamanızı, gülmemenizi ve yaşamın tadına varmamanızı haklı çıkaramaz. Yaşamınızda mutluluğun önünde gereğinden fazla engel vardır. Mazeretlere sığınmayı alışkanlık haline getirerek mutluluğun gerçekleşmemesini garantilemek neden?