Yazar: James Clear
Ortadan bükülmüş bir bahçe hortumunu elinizde tuttuğunuzu hayal edin. Biraz su akıyor olabilir ama çok fazla değil. Suyun hortumdan geçiş hızını artırmak istiyorsanız iki seçeneğiniz var: ilk seçenek musluğu iyice açarak hortuma daha fazla su gitmesini sağlamaktır. İkinci seçenek ise hortumun kıvrımını düzeltip suyun doğal olarak akmasını sağlamaktır.
Zor bir alışkanlığa bağlı kalmak için motivasyonunuzu pompalamaya çalışmak, bükülü bir hortuma daha fazla su gitmesini sağlamaya benzer. Bunu yapabilirsiniz ama çok çaba gerektirir ve hayatınızın gerilimini artırır. Öte yandan alışkanlıklarınızı kolaylaştırmak ve basitleştirmek, hortumun kıvrımını düzeltmek gibidir. Hayatınızdaki pürüzü aşmaya çalışmak yerine, azaltmak demektir.
Alışkanlıklarımızla ilgili pürüzleri azaltmanın en etkili yollarından biri de ortam tasarımı uygulamasıdır. Ortamınızı, eylemlerinizi kolaylaştırmak için de optimize edebilirsiniz. Örneğin bir alışkanlığı nerede uygulayacağınıza karar verirken günlük rutininizin içinde yer alan bir yeri seçmek en iyisi olacaktır. Alışkanlıklar hayatınızın akışına uydukları zaman daha kolay inşa edilir. Spor salonuna gitme ihtimaliniz, spor salonu işe giderken yolunuzun üstündeyse artar çünkü oraya uğramak hayat tarzınıza daha fazla zorluk eklemez. Mukayese edildiğinde, eğer spor salonu işe gidiş geliş yolunuzun dışında kalıyorsa- sadece birkaç blok bile olsa - oraya gitmek için "ekstra çaba harcamanız" gerekir.
Evinizde ve ofisinizde zahmeti azaltmak daha da etkili olacaktır. Genellikle alışkanlıklara zahmet ve zorluğun yüksek olduğu ortamlarda başlamaya çalışırız. Arkadaşlarımızla dışarıda yemekteyken katı bir diyete uymaya çalışırız. Kaotik bir ev ortamında kitap yazmaya çalışırız. Dikkatimizi dağıtacak pek çok şeyle dolu bir akıllı telefon kullanırken konsantre olmaya çalışırız. Bu böyle olmak zorunda değildir. Bizi alıkoyan zahmet noktalarını ortadan kaldırabiliriz. 1970’lerde Japonya’da elektronik üreticilerinin yapmaya çalıştığı da tam olarak buydu.
New Yorker’da yayımlanan "Better All the Time" (Her Zaman Daha İyi) adlı bir makalede James Surowiecki şöyle diyor:
"Japon firmaları, yalın üretim kavramını, üretim sürecindeki her türlü zayiatı ortadan kaldırmaya amansızca hedef alarak ve işi, çalışma alanlarını işçileri aletlerine ulaşmak için bükülerek ve dönerek zaman kaybetmekten kurtaracak şekilde yeniden tasarlamaya götürecek kadar öne çıkardılar. Bu girişimin sonucunda Japon firmaları Amerikan firmalarından daha verimli, Japon ürünleri Amerikan ürünlerinden daha güvenilir hale geldi. 1974’te Amerikan malı renkli televizyonların servis ihtiyacı, Japon televizyonlarından beş kat daha fazlaydı. 1979’a gelindiğinde Amerikan işçilerin televizyonların montajını tamamlamaları Japonlarınkinden üç kat daha uzun sürüyordu."
Bu stratejiye çıkararak çoğaltma’ adını vermek istiyorum. Japon şirketleri üretim sürecindeki bütün pürüz noktalarını tek tek saptayıp ortadan kaldırdılar. İsraf edilen çabayı çıkarırken, müşteri ve gelirlerini çoğalttılar. Benzer şekilde bizler de zamanımızı ve enerjimizi emen pürüz ve zahmet noktalarını ortadan kaldırdığımızda daha az çabayla daha fazlasını elde edebiliriz. (Dağınıklığı toplamanın bize iyi gelme nedenlerinden biri budur; aynı anda hem ilerleriz hem ortamımızın üstümüzdeki bilişsel yükünü hafifletiriz.)
En çok alışkanlık halini alan ürünlere baktığınızda, bu ürün ve hizmetlerin en iyi yaptığı şeylerden birinin hayatınızdaki zahmet ve pürüzleri gidermenin olduğunu fark edeceksiniz. Evlere servis veren restoranlar market alışverişi zahmetini azaltır. Araç paylaşım hizmetleri şehrin diğer ucuna gitme zahmetini azaltır. Mesajlaşma postayla mektup gönderme zahmetini azaltır.
Bir Japon televizyon üreticisinin hareket zayiatını azaltmak için çalışma alanlarını tasarlaması gibi, başarılı şirketler de ürünlerini olabildiğince çok adımı otomatikleştirecek, bertaraf edecek ya da basitleştirecek şekilde tasarlar. Her formdaki doldurulması gereken alan sayısını azaltırlar. Bir hesap açmak için gereken tıklama sayısını düşürürler. Ürünlerini kolay anlaşılan kullanım talimatlarıyla sunar ya da müşterilerinden daha az seçim yapmalarını isterler.
İlk akıllı hoparlörler -Google Home, Amazon Echo ve Apple Homepod- gibi ürünler piyasaya sürüldüğünde, bir dostuma satın aldığı üründe en çok neden hoşlandığını sordum. “Country tarzı müzik çal,” demenin, telefonu çıkarıp müzik uygulamasını açmaktan ve bir çalma listesi seçmekten çok daha kolay olduğunu söyledi. Elbette sadece birkaç yıl önce cebinizde sınırsız müzik erişimiyle dolaşmak, bir mağazaya gidip CD satın almaya kıyasla çok daha zahmetsiz bir davranıştı. İş dünyası, aynı sonucu çok daha kolay bir şekilde sunmak için yürütülen sonsuz bir arayıştır.
Benzer stratejiler hükümetler tarafından da etkin bir şekilde kullanılıyor. İngiliz hükümeti vergi toplama oranlarını artırmak amacıyla vatandaşları vergi formunun indirilebileceği bir internet sayfasına yönlendirmekten vazgeçip doğrudan bağlantı sağladı. Süreçte tek bir adımı azaltmak bile tepki oranını yüzde 19,2’den yüzde 23,4’e yükseltti. İngiltere gibi bir ülke için bu kadar bir yüzde vergi gelirinde milyonları temsil ediyor.
Ana fikir, doğru olanı yapmanın mümkün olduğunca kolay olduğu bir ortam yaratmak. Daha iyi alışkanlıklar edinme mücadelesinin çok önemli bir ayağını, iyi alışkanlıklarımızla bağlantılı zahmeti azaltmanın ve kötü alışkanlıklarımızla bağlantılı zahmeti artırmanın yollarını bulmak oluşturuyor.
Clear, James. Atomik Alışkanlıklar, Pegasus Yayınları, 2018, 165-168.