Yazar: Ron Rhody’nin CEO’nun Oyun Kitabı adlı eserinden bir bölüm
Çeviren: Asuman Bayrak
Capitol Hill’de, o nemli yaz öğleden sonralarından biriydi; bir fırtına yaklaşıyordu. Bizler, Batı Virginia Senatörü Robert C. Byrd’le birlikteydik. En büyük fabrikamız ve birkaç bin çalışanımız, bu eyaletin kırsal bölgelerinin sınırları içinde bulunuyordu. Her şeyi iyi götürdüğümüze inanıyorduk. Davamız haklıydı; ileri sürdüğümüz fikirler inandırıcıydı. Senatör, onaylanması gereken bütün yerlerde takdirle başını sallamıştı. Tam biz kendimizi görüşmenin sona ermesine hazırlarken senatör elini kaldırıp şöyle dedi: “Dinleyin arkadaşlar, beni ikna etmek zorunda değilsiniz. Seçmenlerimi ikna edin. Onlar sizden yana çıkarlarsa, ben de sizden yana olurum. Onlar size karşı çıkarlarsa Tanrı’nın şu yemyeşil dünyasında benim sizi desteklememin tek bir yolu bile yoktur.”
Duyduklarımın en özlü dile getirilmişi olan bu önerme, lobiciliğin birincil yasasını özetliyor. Senatör Byrd’ün uyarısı, aynı zamanda o eski beylik sözün – bütün politikalar yereldir – doğruluğunu vurguluyor.
Senatör’ün yorumunun taşıdığı önem, çok kısa sürede kendini açıkça gösterdi. Seçilmiş temsilcilerimizin (yerel olsun, eyalet biriminden olsun, eyalet düzeyinde olsun, federal olsun) önlerine sermek istediğimiz bir girişimde – girişim her ne olursa olsun – başarılı olmayı umuyorsak, seçmenleri arasında, onun bu kararı almasına ya bizim peşinde koştuğumuz eylemlere girişmesine olanak verecek onaylayıcı havayı yaratmak zorundaydık. Senatörün kendisini ikna etmek zorunda değildik. Onun seçmenlerini ikna etmek zorundaydık. O da seçmenlerinin desteklediği şeyden yana olacaktı. Biz bunu biliyorduk elbette. Politikacıların seçilmesini ya da yeniden seçilmesini sağlayan her şey iyiydi. Buna tehdit oluşturan her şey de kötüydü. Seçmenleri üzecek her şey dikkatle kaçınılması gereken bir şeydi. New York, California ya da Ohio’da insanların ne düşündükleri pek fark etmiyordu. Farkı yaratan, o adayı seçen insanların ne düşündükleriydi; politikacıların düşündükleri de yeniden seçilmekti. Biz bunu da biliyorduk. Yalnız bu, bize daha önce bu kadar açık söylenmemişti. Biz de, seçmenlerin fikir önderleri olan üyelere kendi konumumuzu anlatmak üzere kolları sıvadık. Eylemcileri, muhalefeti yumuşatmaları için eğitme çabasına giriştik ve medyada anlayış yaratmak üzere yayın kuruluşlarıyla bir araya geldik. Bizim ulaşmaya çalıştığımız durum şuydu: Senato üyesi, çalışanlarına, “Bizim bölgelerimizdeki insanların bu konuda ne düşündüklerini öğrenin” dediğinde aldığı yanıt ya “Bir itirazları yok” ya da “Aldırmıyorlar. Onların radar ekranlarında böyle bir şey yok,” oluyordu. Durum böyle olunca da senato üyesi, seçmenlerinden gelebilecek bir geri tepme tutumu konusunda endişelenmeksizin karar verme ya da bizim istediğimiz eyleme girişme konusunda “izin” almış oluyordu. Bu bize büyük bir ders oldu.
Bu, seçmenleri karşı olmasa bile o senato üyesinin sizin istediğinizi her zaman yerine getireceği anlamına gelmez. O senatör başka senato üyeleriyle not alışverişinde bulunuyor olabilir ya da sizin yapmak istediğiniz şeyden hoşlanmıyor olabilir. Ama siz, zemin hazırlayıcı çalışmayı yapmamışsanız, istediğinizi elde etme olanağını pek az yakalarsınız.
Hükümetle ilgili meselelerde gün be gün ya da yüz yüze yürütülen çalışmaların çoğu, elbette çalışanlarınız – sizinle doğrudan ilişki içinde olan uzmanlar ya da Washington’da ve işlerinizi yürüttüğünüz eyaletlerde kiraladığınız lobicilik firmaları – tarafından yürütülecektir. Ama medya konusunda olduğu gibi, bütün önemli girişimlerinizde kıdemli politikacılarla temas kurma ve teması sürdürme konusunda kendiniz etkin bir rol üstlenmek zorundasınız. Gene, medyayla olduğu gibi, senatörlerden, temsilcilerden ve valilerden oluşan bir çekirdek grupla da yakın temasta olmanız gerekir.
Bu, insanın başını iyice döndüren bir şey olabilir ve sizi siyasette kişisel olarak etkin olmaya kışkırtabilir. İşin öteki yüzü, size getireceği herhangi bir yarardan daha ağırdır.
Elbette, hükümetteki tiplerle çalışmak, sizin için medyayla çalışmaktan çok daha rahat olacaktır. Onlar da sizin dilinizi konuşurlar. Anlaşmaları ve pazarlıkları anlarlar. Kapalı kapılar ardında ve özel yerlerde çalışmaktan hiç rahatsızlık duymazlar. Aralarından hiçbirine çok büyük ölçülerde güvenmemelisiniz. Onlar, sizin ya da şirketinizin üzerinde yapacağı etki ne olursa olsun, o şeyi kendilerine en büyük yararı sağlayacaksa yaparlar.
Para konusuna gelince, tabağına bin dolar ödenen akşam yemeklerine katılacak kadar cömertseniz ve kampanya çağrılarına sınırsız ölçüde katkıda bulunuyorsanız, onlara ulaşabilirsiniz. Etkili olmak istiyorsanız, etkililik kazandırmak zorundasınız. Bu, işlerin hiç de iç açıcı olmadığını gösteriyor ama bu oyun da böyle oynanıyor. Oyunu oynarken dikkatli olun. Avukatlarınızın, siyasette yapılan katkılarla ilgili yasaların her bir ince noktasına uyduğunuzu belgelemelerini sağlama bağlayın. Bir gün, bir holdingde üst kademede bir görevli, bu alanda fazla hevesli davranmış olduğu için hapse atılacaktır. Hapse girmeye değmeyecek şeyler listesinde, böyle bir durumun o listenin başında yer alması gerekir.