Bazı insanlar seni aramaz. Plan yapar gibi yapıp son anda vazgeçer. Desteğini beklediğin kişiler geri durur, söylediğin şeyi duymazdan gelir ya da seni olduğu gibi anlamaz. Bu anlar, çoğumuzda hemen devreye giren bir dürtüyü tetikler: Açıklamak, düzeltmek, ikna etmek… Ama ya hiçbiriyle uğraşmadan, sadece “bırakmak” daha iyiyse?
“Bırak yapsınlar” yaklaşımı, bir tür içsel özgürleşme çağrısı. İnsanları değiştirmeye ya da onların davranışlarını kontrol etmeye çalışmak yerine, ne yapmak istiyorlarsa onu yapmalarına izin vermeyi öneriyor. Seni aramayan aramasın. Katkı sunmayan biri katkı sunmasın. Gereken ilgiyi göstermeyen kişi göstermesin. Sen onların eksikliklerini tamamlamak zorunda değilsin.
Bu yaklaşım pasif kalmak anlamına gelmiyor. Aksine, duygusal emeğini nereye harcayacağını bilinçli şekilde seçmekle ilgili. Hayal kırıklığına uğramamak için sürekli alarmda olmak yerine, insanların davranışlarını kabullenip kendi enerjini daha anlamlı yerlere yönlendirebilmek demek. Bu, hem zihinsel yükünü hafifletiyor hem de seni gerçekten seni önemseyen kişilerle daha sağlam ilişkiler kurmaya yaklaştırıyor.
“Bırak yapsınlar” demek, vazgeçmek değil; bazen en güçlü seçimi yapmak demek. Çünkü her şeyi kontrol etmeye çalışmak yorucu. Oysa bazen sadece geri çekilip olan biteni izlemek, hem seni hem çevreni daha net görmeni sağlar.
Kendine şu soruyu sorarak başlayabilirsin: “Şu an mücadele ettiğim bu şey, gerçekten benim sorumluluğum mu?”
Çoğu zaman cevabı “hayır” olacaktır. Ve o noktada, belki de en doğru şey, bırakmaktır.