Yazar: Tülin Er
İstanbul’un ortasında bir define sandığıdır Mısır Çarşısı. Tek yapmanız gereken, Galata Köprüsü’nden geçip Eminönü’ne vardığınızda, İstanbul’a has kokuların arasından baharat kokularının izini sürmek. Kapısına geldiğinizde bu büyülü sandık açılacak ve binbir rengiyle size kendini sunacak.
Mısır Çarşısı’nın kapısından geçince, Ali Baba’nın bulduğu hazine dolu o mağaraya girmiş gibi hissedersiniz kendinizi. Rengârenk baharatlar, doğal güzellikleriyle paha biçilemez mücevherler misali dururlar dükkânların önünde. Bu dükkânların ışıltısı, satıcıların coşkusu, anadiliyle konuşan her milletten insanın yarattığı o ahenkli uğultu başınızı döndürür.
Mısır Çarşısı, İstanbul’un en eski kapalı çarşısı olma özelliğine sahip. 1660’ta Mimar Kazım Ağa çarşının yapımına başladı ama inşaat 1664’te Mimar Mustafa Ağa tarafından tamamlandı. IV. Mehmed’in annesi Turhan Hatice Sultan burayı yaptırırken, çarşının âdeta bir zaman tüneli olacağını biliyor muydu? Kokunun büyüsünün yüzyıllar öncesinden bugüne aynı şekilde taşınabileceğini fark etmiş miydi? Karabiber, safran, zencefil… Hepsi yüzyıllardır aynı kokmuyor mu?
Yeni Cami’ye vakfiye olarak L şeklinde ve altı kapılı inşa edilen çarşının, günümüzde dört kapısı yoğun olarak kullanılıyor. Bu kapılardan kâh Balık Pazarı’na, kâh Tahtakale’ye, kâh Çiçek Pazarı’na, kâh Eminönü Meydanı’na çıkıyorsunuz. Her kapıdan çıktığınızda başka bir İstanbul görüyor, her kapıdan girdiğinizde Mısır Çarşısı’nın başka kokuları ve renkleriyle karşılaşıyorsunuz. Tahtakale’den girdiğinizde şifalı otlar ve meyve çayları, Çiçek Pazarı’ndan girdiğinizde hediyelik eşya dükkânları, Balık Pazarı’ndan girdiğinizde kuruyemişler, meydandan girdiğinizde ise peynirciler ve mis kokulu baharatlar buyur ediyor konuklarını.
Bu kadar çok ürün olur da renkli alışveriş sahneleri yaşanmaz mı? Çarşıda yürürken uzatılan bir tepsiden çeşit çeşit lokum tadabilir, ya da karanfilin, fesleğenin, kekiğin çağrısına uyup ışıklı bir dükkândan içeri girdiğinizde, satıcının esprileriyle neşelenirsiniz. Ülkesinden kilometrelerce uzakta olan bir turiste anadiliyle hitap edecek bilgiye ve duyarlılığa sahiptir satıcılar. İnsan sıcaklığının yanı sıra, doğanın en aromalı, en hoş kokulu yüzünü yansıtır bu dükkânlar.
Dışarıdan bakıldığında ağırbaşlı ve mağrur görünen bu taş binanın içinde, her şeyi gramla ölçen bir incelik var. Mısır Çarşısı, doğal güzelliklerini hem cömertçe hem gram gram sunar. Çünkü baharat, mücevher değerinde bir üründür. Tadıyla damağınıza, kokusuyla ruhunuza hitap eden, gram ölçeğinde alınabilen, toprak ananın insanlara bir hediyesidir. Bu nedenledir ki, İstanbul’un o modern, işlek caddelerini aşıp Mısır Çarşısı’na varmak, egzotik bir vaha bulmak gibidir.
İstanbul’un meşhur yangınları Mısır Çarşısı’na da uğradı. 1869’da ve 1940’ta iki büyük yangın geçiren çarşı, 1943’te geçirdiği restorasyondan sonra bugünkü halini aldı. Şimdi 86 dükkân ve günbegün artan ürün çeşitliliğiyle İstanbul’un gözde mekânlarından biri. Doğu’nun kokularıyla Batı’nın kültürü bu taş binada buluşuyor. Mısır Çarşısı, herkese kollarını, kapılarını açmış, renklerini ve kokularını sunmuş bir halde bekliyor.
Mısır Çarşısı, Osmanlı zamanında da bugün olduğu gibi baharatçıların yoğun bulunduğu bir yerdi. Adını, Doğu’dan gelen baharatların İstanbul’dan önceki durağı olan Mısır’dan aldı. Bugün olduğu gibi eskiden de Doğu’nun kokuları burada toplanır, seyyahlar, tüccarlar aracılığıyla tüm dünyaya yayılırdı. Bugün de Fransa’dan, İspanya’dan, Amerika’dan ve dünyanın her köşesinden gelip çarşıdan alışveriş yapan turistler, böylece İstanbul’dan bir tutam kokuyu ve tadı da yanlarında götürmüş oluyorlar. Mısır Çarşısı kadar İstanbul’un büyüsü de bu yolla dünyaya yayılıyor.
Çarşının Eminönü kapısından girip sol taraftaki merdivenlerden yukarı çıktığınızda, tarihi Pandelli Lokantası karşılar sizi. Atatürk’ten Ahmet Hamdi Tanpınar’a kadar İstanbul’a gönül vermiş pek çok önemli kişiyi konuk etmiş, onlara geleneksel Türk mutfağının doyumsuz tatlarını sunmuş bir lokanta burası. Gördüğü ilgiyi anlamak için, günün her saati dolu olan masalarını görmek yeterli. Şansınız varsa, cam kenarı masalarından birine oturup hem leziz yemeğinizi yiyebilir, hem de Mısır Çarşısı’na girip çıkan insan kalabalığını izleyebilirsiniz.
Bir define sandığıdır Mısır Çarşısı. Ondan ayrıldığınızda, hafızanızın bir köşesine kilitleyeceğiniz bir sandık. Kokularını ve renklerini mutlulukla hatırlayacağınız, iyi ki görmüşüm diyeceğiniz bir İstanbul güzelliğidir.