İstanbul'dan yazan sayın Dr. Tamer Okuyucu yine bazı sorular sormuş. Hepsinin de geniş okuyucu kitlesinin ilgisini çekeceğini sandığımdan bunları madde madde cevaplamaya çalışacağım.
1. "Karar vermek" ve "karar almak" arasındaki fark nedir? ("Karar almak" biraz daha resmi bir ifadeyi çağrıştırıyor.)
Arada bir fark olduğunu zannetmiyorum. Kaldı ki, sık sık kullanılsa da, "karar almak" ibaresi bence doğru değildir. Türkçede karar alınmaz, verilir. Eski dilde karar "ittihaz edilir"di. İttihaz ahz'dan gelir ve edinmek, kabul etmek, almak demektir. Bugünkü yanlış kullanım bence hem bu Arapça kökenli fiilin harfiyen Türkçeye çevrilmesinden hem de bazı Batı dillerinin ifade tarzını taklit etmekten kaynaklanmaktadır. Nitekim, Fransızcada "rendre une décision" (bir karar vermek) dendiği gibi, "prendre une décision" (bir karar almak) da denir ve, okuyucumuzun parantez içinde ileri sürdüğünün tam aksine, "rendre une décision" daha bir resmiyet taşır. İngilizcede de "to render a decision" (bir karar vermek) denebileceği gibi, "to take a decision" (bir karar almak) da denebilir ve burada da ikincisi daha teklifsiz bir ifade tarzıdır. Ben iyi yazarlarımızdan hiçbirinin "karar almak" tabirini kullandığını görmedim. Gerek yetkili merciler gerekse şahıslar bir şeye karar verirler: "Meclis falanca milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verdi", "Mahkeme sanığın idamına karar verdi", "Hükümet afyon ekme yasağını kaldırmaya karar verdi", "Nihal kızını Amerikan kolejinde okutmaya karar verdi", vs.
2. Çoğul öznenin geçmiş zaman fiilinde iki türlü ifade var: YAPMIŞTILAR/YAPMIŞLARDI ve YAPARDILAR/YAPARLARDI. İkinci tür ifadenin kullanımı daha yaygın. Ama ilki yanlış mı?
Sorunuza kesin bir cevap veremeyeceğim, çünkü ben gramerci değilim. Ama ben şahsen hep ikinci şekli yani üçüncü şahıs çoğul ekinin değil de üçüncü şahıs zaman ekinin sona geldiği şekli kullanırım. Ve sanıyorum yaygın tercih de bu yoldadır. Ama incelediğim bazı fiil çekimi cetvellerinde, daha yaygın şekillerden hiç bahsedilmeden sadece "sevmiştiler", "severdiler", "seviyorsalar", "sevmeliymişler" şekilleri verilmiş. Ben "sevmişlerdi", "severlerdi", "seviyorlarsa" demeyi tercih ederim. Ama "sevmeliymişler", "sevmelilermiş" den daha çok hoşuma gider. Belki de doğrusu şahıs eklerinin sona gelmesidir. Çünkü çoğul üçüncü şahıs dışındaki bütün çekimlerde kural budur: yapmıştım, yapmıştın, yapmıştı, yapmıştık, yapmıştınız, yapmıştılar. Ama bana kalırsa en iyisi iki çekimi de doğru saymak ve kişisel beğeni ve ahenk duygusuna göre birini veya ötekini seçmektir.
3. "Adam HEMEN iki metre boyundaydı" ve "Adam HEMEN HEMEN iki metre boyundaydı" derken, hemen'in tek ve duble kullanımı neyi değiştiriyor?
Tek başına kullanılan hemen "derhal" demektir; "duble" hemen hemen ise "yaklaşık olarak", "takriben", "nerede ise", "aşağı yukarı" gibi anlamlara gelir. Ama günümüzde pek çok kimse "hemen hemen" demeye ve yazmaya üşeniyor olacak ki, deyimin yarısını atıp tek kelime ile "hemen" diyor. Bunu tanınmış yazarlarımız da zaman zaman yapmışlardır. Ama doğru değildir. "Belki de onu biraz bekletmek istediğim için hemen evden çıkmadım" ile "Son günlerde hemen hemen hiç evden çıkmadım" arasında anlam farkı vardır. Birinde derhal evden çıkmamız gerekirken sevgilinizi buluşacağınız yerde bekletmek için geç çıkmışsınızdır, ötekinde ise normal olarak her gün evden çıkarken son beş-on gün içinde belki bir kez karşınızdaki bakkaldan alışveriş yapmanın dışında hiç evden çıkmamışsınızdır.
4. "N" harfinden sonra "B" harfinin gelmesi Türkçenin bir imla kuralı ile tezat mı teşkil ediyor, yoksa telaffuz güçlüğü mü "N" nin yerine "M" koymaya zorluyor? "Canbaz/cambaz", "kanbur/kambur", "perşenbe/perşembe", vs. Bildiğim kadarıyla Arapça "nebi" (peygamber) kelimesinin çoğulu olan "enbiya" bile Türkçede "embiya" olarak söyleniyor.
Türkçe kelimelerde "nb" kombinezonuna hemen hemen hiç rastlanmadığı ve söylenmesi de nisbeten zor olduğu için halk bunu "mb" diye telaffuz eder olmuş ve birçok hallerde bu galat-ı meşhur sayılmış. Gerçi "mb" kombinezonuna da Türkçe kelimelerde pek sık rastlanmaz: çember, cumba (İtalyanca çıkıntı demek olan gibbo'dan), cımbız (Grekçe tsumpidion'dan), kambur (buna "kanbur" dendiğini hiç işitmedim, çünkü kelime "hörgüç" demek olan Grekçe kempuris'den gelir), "tambur" (asıl adı Arapça tanbur'dur): "Tanburi Cemil bey çalıyor eski pilakta"), zambak (Arapça zanbak'tan gelir ama bunu Yahya Kemal bile "m" ile yazıyor: "Ne beyaz bakire zambak ne ateşten lale"), kombinezon (asıl adı Fransızca combinasion), vs. Ben kendi hesabıma hepsi de Arapça kökenli olan bu "nb"li kelimeler arasında bir ayırım yaparım: cambaz, amber, zambak ve hatta tambur'u böyle söyler ve yazar, fakat menba, minber ve hele enbiya'yı mutlaka "n" ile yazar ve o şekilde telaffuz etmeye çalışırım. Perşembeye perşenbe dendiğini ise hiç duymadım, ama Farsça pençşenbih (beşinci gün) kelimesinden geldiği için Arap harfleriyle öyle yazılır.
5. Haftanın günleri ve aylarını isimlendiren kelimelerin kökenleri ve anlamları nedir?
Bu olmadı, sevgili doktorcuğum, çünkü dersinize çalışmamış ve 26 Ağustos 1996 günü Yeni Yüzyıl'daki yazımı okumamışsınız! Sorunuzun cevabı için lütfen oraya başvurun.
Şiar Yalçın, Doğru Türkçe, s. 182-84, Metis Yayınları, 1999
E-BÜLTEN
mürekkebi üstünde
Bazı Sorular