Yazar: Özlem Şanlıtürk Narman
Bizim evin sokağından ağır ağır ilerliyorum.
Yorgunum, adeta ayaklarım asfaltı okşuyor, o derece yavaş yani.
Aklımda günün tüm değerlendirme sahneleri, bir yandan içimdeki can ötesi Can'ımın varlığı.
Hava esiyor, serin serin... Saçlarımı kontrol altına almakta zorlanıyorum sadece.
Ve birden karşıma koşarak gelen, 5-6 yaşlarında bir çocuğun farkına varıyorum.
Yüzünde kocaman bir gülücük, nasıl sempatik birşey olduğunu daha bana doğru koşarken görebiliyorum.
Yanıma geliyor. "Dergi almak ister miydiniz?" diye soruyor.
Sevimli ötesi, ama yüzü gözü temiz. Belli ki mahalleden bir çocuk bu.
Ama elinde dergi falan görmüyorum.
Kibarca teşekkür ediyorum fazla düşünmeden. O kocaman gülücüğü ile geldiği gibi geri koşmaya başlıyor.
İleride aynı yaşlarda çıtır mı çıtır, fıstık mı fıstık bir kızla buluşuyor.
Bir apartmanın merdivenlerine oturuyorlar.
Birşeyler konuşuyorlar, duyamıyorum. Ama izlemeye devam ediyorum ağır ağır yürürken.
Biraz daha ilerledikten sonra, sokaktan geçen diğer kişilere de aynı şekilde koşarak, müthiş bir gülücük ile aynı soruyu soruyorlar.
"Dergi almak ister miydiniz?" diye.
Ama kimse o denli "sıcak" karşılık vermiyor.
Bir süre sonra onların konuşmalarını duyabilecek bir mesafeye geliyorum.
Çocuk: "Ya kimse almak istemiyor."
Kız: "Olsun biz devam edelim."
Çocuk: "Bak 3 liramız oldu, 1-2 lira daha kazansak paylaşırız işte."
Kız: "Evet, evet. Hadi! Bak gelenler var!" deyip, bana doğru fırlıyor. Yine aynı kocaman gülümseme ve soru ile.
Bu sefer merak ediyorum, bu konuşmalardan etkilenmişçesine: "Peki sizin dergileriniz nerde?" diye soruyorum.
Kız, parmağıyla merdivenleri işaret ederek, "İşte orda, mobilya dergisi onlar" diye dergilerin yerini gösteriyor.
Beraber merdivenlere gidiyoruz.
2 adet eski tarihli ama yeni Home Store dergileri, iç dekorasyon ile ilgili...
Çocuklara bakıyorum.
Her ikisinin de yüzünde o kocaman gülümseme hâlâ. İnanılmaz sevimli, ve inanılmaz ZEKİ çocuklar bunlar, belli!
Dergilerin ne kadar olduklarını soruyorum.
Çocuk oturduğu yerden fırlayarak, gözlerinde müthiş bir ışıltı ile 1 lira diyor.
İster inanın, ister inanmayın, ama ben o an bu çocukların geleceğini gördüm gözlerimin önünde. Doğal yetenek olarak gördüğüm bu iki çocuk, inanılmaz bir işbirliği içinde, müthiş motive olmuş bir halde, verimliliklerinin en son noktasında var olmuşlardı o an. Dehşet bir koordinasyon yeteneği vardı her ikisinde. Ayrıca, bir kıskançlık yoktu, son derece profesyonel bir ekip ruhunu yansıtıyorlardı.
Amaç/Hedef belli idi. O dergiler satılacak!
Ve NASIL yapılması gerektiğini, günümüzde kurumsal şirketlerde bireysel ve kariyer gelişimine destek amaçlı organize edilen davranış biçimleri teknikleri eğitimleri ile personel yapılanmasını geliştirmeye çalışan birçok insan kaynakları bünyesine, bakın bu iş böyle yapılır niteliğinde gösterebilecek kadar iyiydi bu çocuklar.
Günümüzde kurumsal yapılanmalarda insan kaynaklarının doğru ve dürüst bir yönlendirme göstermediklerini düşünüyorum. Mevcut personel yapılanmasının gelişiminde veya yeni personel oluşumunda sağlanan kaynakların doğru entegre edilmeden uygulandığını çok rahatlıkla söyleyebilirim. Bu durumda şirketin insan kaynakları politikasında mevcut kapasitedeki personel mutsuzlaşmaya başlıyor ve o noktada AMAÇ/HEDEF/MOTİVASYON % değerleri düşmeye başlıyor.
Temelde "önce insan" niteliğini bir yakalayabilseler ve bu doğrultuda uygulamalar yaparak personel yapısını oluştursalar, herkes memnun olacak…
Bu iki çocuk, bana o an ÖNCE İNSAN niteliğini en doğal halleriyle vermişlerdi. O kocaman gülümsemeleri, tercihimi bana bırakacak olgunlukta ısrarcı olmayan tavırları, bana ellerinde kalan o son iki dergiyi sonuçta aldırmıştı. Önce bana değer vermişlerdi çünkü...