Yazar: Salâh Birsel
Yedi Bilgeden biri olan Solon, zenginliğiyle ünlü Krezüs’ün (İ.Ö. 560-540) sarayına gittiği vakit Lydia Kralı onu büyük alaalaheylerle karşılar ve de ona hazinesini göstererek der ki:
- Ne kadar zengin ve mutlu olduğumu görüyor musun?
Para mutluluk artırıcı bir etkendir ama çokluk insanlardaki bütün erinci silip götürür. Doğrusu, zenginlikten daha çatapatlı durumlar da vardır. Çinliler, 33 mutlu zaman saptamışlardır ki çokları bunların esenlik verip vermeyeceği üzerinde kuşkuya düşer. Çinli filozof Chin Shengt’an bunların başına, insanların terden yapış yapış olduğu, ağızlarına bir lokma bile sokmak istemediği bir günde birdenbire indiren yağmuru yerleştirir. Ona göre, iyisinden zom olduğu bir anda bir dostun kendisine bir düzine kadar maytap getirmesi de insanı mutlu kılar. Çünkü onları tutuşturunca kükürt kokusu burun deliklerine çengel atacak ve beynine antresini yapıp kendisini dazıradazır ayıltacaktır.
Japonları mutlu eden şeyler daha başkadır. Kiminin, nehirden aşağı doğru inen bir gemiyi görünce, içi içine sığmaz. Okuması yazması olanlar ise beyaz ve lekesiz Mişinoku kağıdına ince bir kalemle yazılmış bir mektup karşısında kendinden geçer. Kimilerinin mutluluğu ise pek tuhaftır. Bunları da beyaz ama sırtı siyah bir kedi büyüler. Akık alınlı öküzler de pek geçer akçedir. Hele karnı, ayakları ve kuyruğu beyaz benekliler baş üstünde taşınır. Atlar da doru ya da kül rengi olursa tatlı tatlı sevilir. Ayakları ve yeleleri açık demirkırı olanların yeri de büyüktür.
Yaz ortasında kapı pencere açık yatılırken gökyüzünde aydede görülürse bu da tirimini bir mutluluğa yol açar. XI. yüzyıl yazarlarından Sei Shonagon ise, tam tersi, karanlık gecelerden hoşlandığını yazacaktır. Al karanfil giysi giymiş kadınlar da insanın yüreğini hop ettirir. Saçların ensede topuz yapılması ise çoklarının şekerini artırır. Çünkü bunlar, saçlar dağıtıldığı vakit tüm uzunluklarının ortaya çıkacağını düşünürler. Kimi erkekler de kadınların dişlerini siyaha boyamasını ister. Bu Japon işi süsleme onları cansız oynatır.
Sei Shonagon’u erik ağacının çiçeği de deli eder. Hele kırmızı erik çiçeklerini koyacak yer bulamaz. Ona çiçek açmış bir kiraz dalı da fiyangolu saatler yaşatır. Nedir, bunun taçyaprakları geniş, yaprakları da vişneçürüğü olmalıdır. Hevenk hevenk dökülen nevruzotu çiçekleri de gerçekten mutluluk vericidir. Yaban yasemininin akrabası beyaz çiçekli Unohana ondan bir aşağı gradodadır ama, o da en iyi mevsimde yetiştiği için insanı anabadula eder. Hele yapraklarının arasına bir kukumav saklanmışsa, oh kekâ, yeme de yanında yat.
Shonagon, göllere de biter. Hase tapınağına giderken -Japonlar da tapınaktan dışarı çıkmaz- Katsuma ve Niheno göllerinin üstünde kuşların uçuştuğunu seyretmek başlıbaşına bir kurtuluştur. Yamato’daki Susuz Göl de gözü sürmeli bir madamangodur. Çünkü bu ad ona çok uygundur. Yazarımız Hıdrelleze de büyük yakınlık gösterir. Hiçbir bayramı onunla karşılaştırmaz. O gün su zambaklarıyla yaban karanfillerinin kokusu birbirine karışır.
Hıyarşembe, çam, söğüt, portakal ağaçlarından da büyük büyüler yükselir. Çinden gelme alıc ağacının bayağılığı bilinirse de, güzbeyinde tüm ağaçlar keltoş olduklarında o, koyu kırmızı yapraklarıyla çevreyi ateşe verir. Gerçekte Shonagon’u mutlu kılmayacak bir şey yoktur. Kağnı güden bir arabacı uzun boyluysa, saçları güneşten solmuşsa, yüzüne de bahar çalınmışsa bu, onun içini aydınlatır. Hele adamın yüzünden zekâ akıyorsa ona bütün bütüne değer gösterir.
Japonlar “dar ve uzun giysi” diye anılan giysinin adından da mutluluk devşirirler. “Bol paça pantol” adı da onların pek hoşuna gider. Bunlardaki kemerin genişliği, uzunluğundan büyüktür ki bu da ayrı bir mutluluk nedenidir. Bunlara karşılık ceket adını burunlarlar. Onlara delikanlı giysilerine denildiği gibi “uzun kuyruk” adının verilmesini isterler. “Çin mantosu” da onları açmaz. Onun yerine “kısa manto” teriminin kullanılmasını yağlerler.
Doğa, Çinlilere göre de bir mutluluk jeneratörüdür. Onlar da erik dallarında estirikli bir dürüm bulurlar. Kokularına da bayılırlar. Çam ve bambu ağaçlarında da şiirsel bir yan vardır. Lin Yutang’a göre, Çinliler bunlara “Kışın Üç Dostu” adını verirlermiş. Bambuyla çam her zaman yeşil, erik de kışın sonunda çiçek açtığı için tutulurmuş. Ne ki, bambunun gerçek değeri gövdesinin ve yapraklarının çıtkırıldığımlığındanmış.
Çinliler söğüt ağacına da düzen saçan bir dişi gözüyle bakar. Chang Ch’ao (XVII. yüzyıl ortaları) onu insanı sahneden düşüren dört nesneden biri sayarmış. O, doğada her varlığın kendi yapısına uygun bir yaşam sürmesini de istermiş. Bu yüzden kuşların kafese, balıkların da akvaryuma kapatılmasına karşıymış.
Çinliler çamların körpelerini değil, yaşlılarını yeğ tutar. Onların yaş yaşadıkça görkemliği artarmış. Yani sessizliğin, yüceliğin ve de yaşamdan uzaklaşmanın simgesi olurlarmış. Kendi tenhasında oturmayı sevenler hep onları ararmış. Çamlar, pimpirik bilgeler gibi her şeyi anlarlar ama ağızlarını açıp bir şey söylemezlermiş.
Çinliler kedilerin, köpeklerin ve tüm evcil hayvanların dostluklarından mutluluk çıkarmasını da bilir. Nedir, kurbağa vıraklamalarından, cırcırböceği ile ocak çekirgesi zurna peşrevinden daha büyük haz alırlar. Erik ve çam ağaçlarının verdiği mutluluğu ise ancak leyleklerde bulabilirler. Leyleklerin, dahası balıkçılların bir batak kenarında kıpırdamadan durmalarına da büyük alkışlar tutarlar. Bu kuşların ağırbaşlılığı, beyazlığı ve temizliği onlarda leylek ya da balıkçıl olma isteği uyandırırmış.
Chang Ch’ao da tan atma zamanlarındaki kuş cıvıltıları karşısında kesik kerem kesilir. Sabahları yüzünü yıkarken ya da çay içerken kuşların ışıl ışıl tüylerini çat burda çat orda dolaştırmalarından da büyük sevinçler damıtır. Gözü daha birinin üstünde kalmadan bir başkası dikkatini çeker. O, solmuş çiçeklere, batmak üzere olan aya ve genç yaşta şanlı ölüm köprüsünden geçen kadınlara bakmanın doğru olmadığına da inanır. Dünya yakışığı kadınlara da ancak sabahleyin boyandıklarından sonra yaklaşmayı öğütler.
Ona göre güzel kadınlar çiçeklerden değerlidir. Çünkü insan dilinden anlarlar. Ama çiçekler de güzel kadınlardan üstündür. Çünkü onlara kokularını verirler.
Doğrusu bütün bunlar küçük mutluluklardır. Ama gerçek mutluluk da bu küçük mutlulukların birikiminden başka nedir ki!
Bertrand Russell de dostlarının uyduruk kitaplarını okumak zorunda kalmadığı, onların vıdıvıdılarına kulak vermediği vakit, dünyada mutluluk diye bir şeyden açılabileceğini yazar. Buna karşılık, kendi içinin sesini dinlediği, dış memleketlere yolculuk ettiği ve de bahçıvanıyla çene yarıştırdığı vakit, cop, mutluluk içine düşer.
Fransız yazar Alain de aşağı yukarı aynı şeyi söyler:
- İnsanın mutlu olmak için az-biraz kendini sevmesi, kendisiyle iyi geçinmesi gerekir.
Kaynak: Salâh Birsel, Kediler, Bağlam Yayınları, Ankara, Haziran 1988, ss. 54-58.