Yazar: Figen Buçukoğlu
Ben bir şapka delisiyim. Hele, şu Avrupalı kraliyet ailelerine mensup bayanların giydikleri türden “şatafatlı” şapkalara bayılıyorum. Hani, elbisesi, çantası ve ayakkabısı ile takım olan şapkalar var ya… Böyle giyinen hemcinslerime baktıkça içim aydınlanıyor nedense. Gözlerimi alamıyorum onlardan. Oysa, gençliğimde (!) böyle değildim ben. Üniversitede başladım şapka takmaya. Biraz ihtiyaçtan, biraz meraktan. Tabii, benimkiler çok sıradan. Yaş 30’u geçince şapkalara olan tutkum da arttı.
“Eh, bize ne canım şapka tutkundan! Herkesin bir tutkusu vardır!” diyebilirsiniz. Doğrudur, vardır. Tutkumu daha fazla anlatmayacağım zaten size. “Meraklı Figen” şapkamı takıp İnternet’te dolaşmaya çıktığım zamanlarda rastgeldiğim ilginç bir iki notu paylaşacağım yalnızca. Malum, 25 Kasım Şapka Kanunu’nun kabul edildiği gün. İşte o günün anısına bunca çaba... Olur ya, belki ilginizi çeker…
Şapka ve Dil
Önce “şapka” sözcüğünü inceleyelim bir “dilci” gözüyle. Kimi kaynaklara göre “şapka”, Polonezce “czepska”dan geliyor. Kimilerine göre de Latince başa giyilen başlık anlamındaki “cappa”dan. Kaşgarlı Mahmut’un “Divanü Lûgati-t Türk” adlı eserinde şapka “börk” kelimesiyle kayıtlıymış. Eski Türkçede ise şapkaya “şemsi siperli serpuş” denirmiş ki ben buna bayıldım!
Şapka ve İnsan
Şimdi bir de toplumun gözünden bakalım şapkaya. Şapka, bir statü sembolüymüş. Kıyafetin ya da üniformanın parçasıymış. Güneş ve soğuktan koruyormuş. Siyasi ve dinsel mesaj taşıyormuş. Cezbedici ve dikkat çekici imiş. Kötü görüntüyü saklıyormuş. Görünüşe otorite, itibar ve güven katıyormuş. Kıyafeti tamamlayan bir aksesuvarmış. Ne yalan söyleyeyim, şapkayı yalnızca işlevsel bir aksesuvar olarak görüp takmama rağmen, bu saptamaların hepsine katılıyorum.
Şapka ve Devrim
Gelelim esas konumuza: şapka devrimi. Osmanlıya bakarsanız, şapkanın ne büyük bir “statü” sembolü olduğunu görürsünüz. Sadrazamdan katibe, herkes şapkalarından tanınırmış. Şu meşhur “kavuk” ve “külah”larımız var ya, onlar çok revaçtaymış. Bu durum, mezar taşlarına bile yansımış. Sonraları Tunus’tan fesi ithal etmişiz. Çok da sevmişiz. Gelin görün ki ilerleyen yıllarla birlikte, bu görüntülerin hiçbiri, özgürlüğünü kazanma ve Batılılaşma gayretindeki Türkiye için uygun olmayacakmış.
Atatürk'e göre şapka, çağdaş olma, evrensel medeniyete katılma, kafaların içini hurafelerden kurtarıp bilimsel düşünceye açma yolundaki çabaları destekleyecek en önemli adımmış. Ve 25 Kasım 1925’te şapka kanunlaşmış.
Tabii, Şapka Kanunu çıktığı dönemde ülkede yeteri kadar şapka yokmuş. İnsanlar şapkaya benzer ne bulurlarsa başlarına geçiriyorlarmış. Hatta, Rum kadınların giydikleri şapkalar bile bir süre üst tabaka erkekler tarafından kullanılmış ve trajikomik görüntüler oluşmuş!
Bütün bunları okurken beni en çok etkileyen konu ise “Şapka Olayları” oldu. Hem şaşırdım, hem üzüldüm. Şapkanın ne kadar güçlü bir sembol olduğunu fark ettim.
Şapka ve Kan
Şapka Kanunu'nun çıkmasıyla birlikte Erzurum, Rize, Sivas, Maraş, Giresun, Kırşehir, Kayseri, Tokat, Amasya, Samsun, Trabzon ve Gümüşhane'de sert direnişler yaşanmış. Ama hepsi, çok şiddetli, hatta vahim bir şekilde bastırılmış. Mesela Trabzon, Hamidiye Zırhlısı tarafından bombalanmış. “Bizim uşaklar”ın, “Atma Hamidiye atma, şapka da giyeceğuk, vergi de vereceğuk" diye aman dilemeleri meşhurmuş!
Şapkadan başka bir başlık giymekte direnmenin cezası, kanuna göre üç aya kadar hafif hapismiş. Ne var ki şapka, İstiklal Mahkemeleri'nin en önemli konusu haline getirilmiş. Şapkaya direndikleri gerekçesiyle, başta İskilipli Atıf Hoca olmak üzere, Rize'de 8, Maraş'ta 7, Erzurum'da 4, Sivas'ta 3, İskilip'te 2, Menemen'de 28 olmak üzere, diğer yerlerle birlikte toplam 78 kişi idam edilmiş!
Şapka ve Ruh
Cumhuriyet dönemindeki reformlar içinde ilk’ler arasında yer alan Şapka Kanunu, daha sonra yapılacak reformların sembolik bir öncüsü olmuş. Bu kanunla, halkın psikolojik olarak değişime hazırlanması hedeflenmiş. Mistisizm ve kadercilik ile özdeşleşmiş Doğu kıyafetleri giyen bir toplumun, bu kıyafetleri giydiği sürece söz konusu ruh halini terk etmesi mümkün değilmiş. Batının ruh halini ve davranış biçimini benimsemenin yollarından biri, Batı insanının psikolojisini temsil eden giysileri giymekmiş.
Atatürk bu konuda Nutuk’ta şöyle demiş: “Fesin kaldırılması zorunluydu. Çünkü fes, kafalarımızın üstünde, bilgisizliğin, bağnazlığın, uygarlık ve her türlü ilerleme karşısında duyulan nefretin bir simgesi gibi oturuyordu.”
Şapka ve Ulus
Şapka devrimine ulusalcılık açısından anlam yükleyenler de var ki bence gayet mantıklı bir yaklaşım. Milli Mücadele döneminde farklı dinsel kimliği ifade eden giysiler, toplumun “milli duygu” etrafında birleşmesini engelliyor; kaynaşmayı önlüyormuş. Şapka devrimi, ulus-devletin oluşum sürecini tamamlayabilirmiş. Oluşturulan ulusal üst kimlikle, toplumdaki bütün bireyler, dinsel ayrımlardan arınarak, ulusa ait olma duygusunu yaşayabilirmiş. Türk ulusunun Batılı çizgiler taşıyan belli bir “giyim tarzı” olacakmış.
Şapka ve Sembol
Şu sembol konusuna bir eklemem daha olacak. Şapka, yıllar boyunca bir sınıfın, bir başkaldırının, bir yere ait olmanın sembolü olmuş. Mesela, Fransa’nın işgaline karşı çıkanların giydikleri ve Basque bölgesine ait bereler, Che Guevara'nın simgesi olan bere, golf oynayanların kepleri, Fransa Eski Cumhurbaşkanı Charles De Gaulle'in şapkası, Süleyman Demirel'in fötr şapkası, Bülent Ecevit'in ve Attila İlhan’ın kaptan şapkaları… Belki de bu görsel anlatım gücünden dolayı seviyorum şapkaları; kişiliğe kişilik kattıkları için…
Uzun lafın kısası, şapka güzel şeydir. Her modelin yeri ayrıdır. Takması da seyretmesi de çok keyiflidir! Üstelik, hem ruh hem de beden sağlığınız için gereklidir.
Kaynak: Google’da “şapka” diye arama yaptığınızda karşınıza çıkan tüm linkler.