Yazar: Abdürrahim Sönmez
Reklamın amacı nedir? İnsanlara birtakım hizmetlerinizi, yeniliklerinizi tanıtmak mı, yoksa var olan bir gerçeği gizlemek mi? Türkiye'mizde kriz sonrası dönemde sık karşılaştığımız durum şu: Bir firma reklam kampanyalarına yükleniyorsa, bir sıkıntısı var demektir. Halbuki reklam yapan firma, prestijini yükseltmeyi, malına güveni artırmayı amaçlamaktadır. Zaten doğrusu da budur. Ama pratiğe baktığımızda, örneğin bir banka, reklamlarını artırdıktan kısa bir süre sonra ya fona devrediliyor, ya da başka bir banka ile birleşiyor.
Peki o zaman bu reklamları neden yapıyorlar? Bir süre sonra hizmetini sürdüremeyecek bir ürünü pazarlamak, tüketiciyi aldatmak değil midir? Böyle örneklerle karşılaştıkça reklamın güvenilirliği nerede kalacak? Ki böylesine önemli örnekler tüketicinin belleğinde derin izler bırakacaktır. Çünkü banka kavramı güven duygusu ile özdeştir, banka güven verdiği sürece tercih edilir. Zaten bir dönem politikacılarımıza da güven böyle kaybolmamış mıydı? Bir sürü cazip ama yerine getirilemeyecek vaatler, seçildikten sonra mensubu olduğu partiden başka partilere geçişler, kendini seçen kesimi bir dahaki seçim dönemine kadar unutmalar…
Balıkların hafızası 2 saniyedir diye teori vardır. Kim ölçmüş, nasıl ölçmüş, bilemiyorum. Ama bu böyle kabul edilir, konuşulur, hakkında espriler üretilir.
Banka seçiminde yapılan yanlışlık, tüm birikimlerinizin bir anda asla alamayacağınız bir alacağa dönüşmesi anlamına da gelebilir. Türkiye‘de gençlik yıllarımda bir bankerler krizi yaşandı. Politikacılarımızın taktiğini aynen izleyen birtakım uyanık bankerler, elinde birikimi olan kişileri bol keseden vaatler ile dolandırdılar. Şimdilerde de bankalarda aynı kaygıyı yaşıyoruz: Birikimlerimizi hangi bankada tutmalıyız ki başına bir şey gelmesin. Şu anda en fazla reklam yapan bankalar belli. Bu bankaların isimleri her gün televizyonlardan beynimize kazınıyor. Ama örneklere baktığımızda, bol reklamın, çabuk çöküş getirdiğini görüyoruz.
Acaba biz reklamcılara öğretilen "Reklam sattırır" sözü bir aldatmacadan mı ibaret?
Bu konu üzerinde teorisyenler, "Yok efendim bunun nedeni ülkemizdeki bankacılık sistemidir veya yıllardan beri Türkiye, olmayan parayı şöyle böyle yemiştir" gibi çeşitli analizler sunabilirler; ama halktan bir kişi olarak, bu açıklamaların benim sorunumun çözümüne katkıda bulunacağını (artık) düşünmüyorum. Reklamla ilgilenen bir vatandaş olarak benim sorunum, birikimlerimi hangi bankaya yatırırsam problem yaşamayacağımdır. İsviçre bankalarını alternatif olarak düşünmüyorum. Birikimlerimin yurt içinde kalmasını isterim. Yastık altına koymak istemem; çünkü paranın değerlenmesi gerekir. Devlet tahvili desem, uzun vadeli bir iş. Ben istediğim anda para çekebilmeliyim.
Bu durumda en iyi seçeneğim banka, ama hangi banka? Bir şey kesin: Kararımı reklamlardan etkilenerek vermeyeceğim. Kişisel haber alma kaynaklarımı ve sağduyumu kullanıp bankamı seçeceğim. Birikimlerimin başına bir şey gelirse, hiç olmazsa o zaman “Kendim ettim kendim buldum„ derim.
Bu örneği, fantezi gibi görünse de reklamcılık sektörüne ipucu olabilir diye verdim. Günümüz Türkiye'sinde, reklamlarında yaratıcılığı ve medya satın alması yüksek diye bir banka tercihi yapma dönemi geride kaldı. Artık kimse, binbir zorlukla yaptığı birikimlerini, müşterilerinin paralarını şık reklamlar yaptırmak uğruna çarçur eden bankalara kaptırmak istemiyor. Bunu görmek lazım.